Bu gençler bugünler için mi şehit oldu?
Nazilli’den Hüsnü Hakan Tanrıkut, 2 Eylül 1980 günü evinin balkonunda otururken, dönemin robotlaşmış militanlarından biri tarafından vurularak şehit edilen 50. Yıl Ticaret Meslek Lisesi müdür yardımcısı Kenan Tavukçu’nun fotoğrafını gönderdi. Kenan öğretmen 26 yaşında idi. Öldürüldüğü gün, aynı zamanda doğum günü idi!
Tanrıkut, o tarihte, “Allah’ım ben ölseydim de Kenan’ın şehadetini görmeseydim” diye çok ağlamış. Şimdi de 27 yıl öncesi gibi yanıyor ki arkadaşının anılmasını istiyor.
Allah rahmet eylesin.
***
Bu gençler, mezarlarından kalkıp, Türkiye’nin bugünkü durumunu görseler kimbilir ne düşünürlerdi! Sovyet tehdidinden kaçan Türkiye’nin ABD’nin ördüğü ve AB’nin yardımcı olduğu “sivil örümceğin ağı” na nasıl düştüğünü görseler, nasıl tavır alırlardı?
NATO, Sovyet tehdidi ortaya çıktığı andan itibaren,Türkiye için bir kalkan oldu. Sovyet tehdidi ile daha doğrusu komünizm ideolojisi ile mücadele amacıyla, ABD tarafından kurulan Gladio ise bilhassa Fransa ve Türkiye’yi istikrarsızlaştırmanın aracı haline getirildi.
Fransa’da 1968 olaylarını yönlendiren gençlik liderlerinin, Gladio’nun adamları olduğu anlaşıldı. Fransa önlem aldı ve olayları sona erdirdi. Türkiye’de ise, sır perdesi ortadan kalkmadığı için olaylar sürdü gitti.
Bu mücadelenin bir işlevinin ne olduğunu, KGB’nin Sovyetler dağılmadan önceki son başkanı, “Güneyimizde bulunan ülkede sivil direnişi kıramadık. Bu direnişi kırabilseydik Sovyetler dağılmazdı” diye açıklamıştı. Ancak,12 Eylül 1980 öncesinde, “sivil direniş” e asıl Gladio bulaştı. Bütün fikir gruplarının içinde provokatörler vardı. NATO-Varşova paktı dengesini NATO lehine bozabilmek ve Türkiye’yi elde tutmak için Gladio kullanıldı. Bunlar, aynı silahı, sabah bir gruba, öğleden sonra karşı gruba çevirdiler. Gençler, provokasyonlarla birbirine kırdırıldı. Ve 12 Eylül 1980 müdahalesi, NATO’nun, dolayısıyla ABD’nin kesin zaferi olarak, Sovyetler’in dağılma sürecini başlatmış oldu. Türkiye, binlerce gencini toprağa vermiş, binlerce gencinin sakat kalmasını
önleyememişti.
Türkiye, en dinamik, en atak evlatlarının birbirini kırmasına seyirci kalan, sözde devlet adamları ile yönetiliyordu. Sağ kalanlar için de, tam bir dışlama dönemi başladı. Artık, Yeni Dünya Düzeni sahipleri, etnik ırkçılığı pompalarken, “ulus devlet” i savunanları ırkçılıkla suçlama yoluna gidiyor, Türkiye’yi yönetenler, İslamcılar ve solun bir kısmı da bu tuzağa düşüyordu.
***
12 Eylül öncesinde, hangi gruptan olursa olsun, “Bir gül bahçesine girercesine” toprağa düşen gençler, herhalde sonucun böyle olmasını öngörmüyordu. O gençler, milliyetçisi ile devrimcisi ile devleti idare edenlerin hataları yüzünden uçmaya vardı.
Türkiye’nin bugünkü yönetimlerine düşen, o gençlerden devlet adına, tarih önünde af dilemek ve onların anısına bir “utanç anıtı” dikmektir.
Hiç değilse bugünkü gençliğin, milli, dini ve insani idealleri, birbirine aykırı düşünmemesine, önyargıları kırarak, bu ideallerin bir bileşkesini çıkarabilmesine zemin hazırlamak mümkün. Sentezini değil, bileşkesini.