Borcu olanlar; şimdi ne oldi?
Ankara Ticaret Odası’nın raporuna göre, Türk ailesinin bankalar, katılım bankaları ve tüketici finansman şirketlerine 2003 yılında 13,4 milyar YTL olan borcu, 2007 yılı sonunda 100,6 milyar YTL’ye yükseldi.
2007 yılında 15.6 milyar YTL faize gitti. Merkez Bankasının verilerine göre, 2003 yılında 180,3 milyar YTL olan hane halkı harcanabilir gelirinin 2007 yılında 340,8 milyar YTL’ye ulaştığı belirtildi.
Aileler, 2007 yılında her 100 liralık harcanabilir gelirin 29,5 lirası kadar borçlandı.
ATO Başkanı Sinan Aygün, “Vatandaş borç içinde yüzüyor, cinnet denizinde boğuluyor. Her gün gazetelerde borç yüzünden intihar edenlerin haberlerini okuyoruz. Para cambazları bile kredi kartı borcuyla baş edemiyor. Borcunu ödemek için böbreğini satmak isteyenler sıraya girdi. Aileler çocuklarının okul masraflarını bile borçla karşılıyor. Yiyecek içeceğini borçla alıyor. Faturalarını ve kirasını kredi kartından ödüyor. Kredi kartı borcunu başka bir kredi kartıyla ya da tüketici kredisi çekerek ödüyor” dedi.
* * *
Türkiye’nin toplam borcu, yıllık milli gelir düzeyine ulaşırken, ayrıca vatandaşın da artık çoğu yabancıların elinde olan bankalara 100.6 milyar YTL borçlanması, sistematik bir ekonomi politikasının sonucudur.
Vatandaş, çok hızlı bir şekilde uyuşturucuya alıştırılır gibi borç bağımlısı haline getirilmiştir. Borcunu borçla ödeyemez duruma düşen, bunalıma giriyor, intihar ediyor!
İntihar oranını artıran bir ekonomi politikasına da intihar politikası demek mümkündür. Devleti yönetenler, kendi bindikleri dalı kesmişlerdir.
Katıldığım bir toplantıda Sema Kalaycıoğlu, küreselleşmenin ülkelere kalkınma kavramını ve yoksulluğun ortadan kaldırılması idealini unutturduğunu, bunun tartışılmamasının bir eksiklik olduğunu söylemişti.
Başlangıçta Türk halkına, “küreselleşmeye komünistler karşıdır” gibi bir oyun oynandı. Öyle ki Turgut Özal, demiryolu yapmayı komünistlik kabul ediyordu. Oysa, Almanya’da demiryolları, fabrikaların içinden geçiyordu ki ekonominin çarkları daha hızlı dönsün!
Tayyip Erdoğan da, 2003’te “Komünist dünyanın kalıntıları Türkiye’mizde var. Sil baştan yapmak istiyorlar. Artık biz devlet olarak ekonominin içinden çıkacak, denetleyen ve düzenleyen olacağız” demişti.
Sonuçta, Türkiye’nin bütün ekonomik değerlerini yabancılara sattılar. Karşılığı ise borç faizlerine gitti. Türkiye’nin parasını Türkiye’ye borç olarak veren dünya sistemi, ayrıca borsa ve bankalar yoluyla da büyük kârlar elde ediyor.
* * *
Aslında Michel Chossudovsky, 12 yıl önce “Yoksulluğun Küreselleşmesi” adlı eserinde ülkelerden örnekler verirken, Somali’de gıda tarımının imha edildiğini, hayvancılığa dayalı ekonominin çökertildiğini, devletin imha edildiğini, Ruanda’daki katliamların IMF politikaları sonucu başlayan derin bir ekonomik krizin alevlenmesinin ardından çıktığını, Hindistan’da, Bangladeş’te, Vietnam’da iç ticaret kanallarının tıkandığını, yerli üreticilerin kendi pazarlarından dışlandığını, kıtlığın başladığını, çocukların kötü beslendiğini, çiftçilerin arazilerinin ellerinden alındığını, sağlık sistemlerinin çökertildiğini, Brezilya’ya büyük bir borçlanma oyununun uygulandığını, IMF korumasındaki reformların tüm halkın yoksullaşmasına yol açtığını, Peru’da, Bolivya’da aynı oyunun uygulandığını, Yugoslavya’nın bu plan dahilinde parçalandığını ve Bosna-Hersek’in yeniden sömürgeleştirildiğini, tüm dünyada insanların, IMF ve Dünya Bankası politikalarından başka çözüm olmadığına inandırıldığını anlatırken, Türkiye’de bu sesi bizim gibi birkaç kişiden başka kimse duymuyordu!
Temel’in söylediği gibi; şimdi ne oldi?