Bir kitap da biz mi çıkaralım?

Bazıları, bizim Fethullah Gülen ve cemaati konusunda yazı yazamadığımızdan, yazılarımıza sansür uygulandığından bahsediyor. Yeniçağ çıktığı günden beri okurumuz olanlar ise bu iddianın arşivlerle çeliştiğini bildikleri için yazılarımızdan örnekler veriyor.
Bir defa, Aksiyon dergisi “Dünya Hz. İsa’yı bekliyor” kapağı ile çıktığı andan itibaren, basında “Dinlerararası Diyalog” konusunda en kapsamlı köşe yazıları bu sütunda çıkmıştır. “Hz. İsa etrafında bütünleşelim” diyenleri, ayrıca Tevrat dipnotlu Kur’an yazanları kamuoyunun gündemine getiren de biz olduk.
Bu yazıları bir araya getirsek en az 600 sayfalık bir kitap olur!
Biz o zaman bu mücadeleyi yaparken, Türkiye’ye yönelik tuzaklarla ilgilenmedikleri için konudan bihaber olan, dolayısıyla olayları değerlendirmekten aciz birtakım insanlar, kuzuların sessizliğini oynamıyor muydu?
Biz “uyanın” dedikçe, “paranoya görüyorsunuz” diye cevap verenlere karşı bizi yalnız bırakanlar şimdi bize cesaret, kararlılık ve yürek dersi vermeye kalkışıyor.
İnsanda biraz utanma olur be!
Şu sütunda 15-20 yıldır, her gün devlet kurumlarının tehdidi altındayız. Sahte MİT raporlarında, Genelkurmay’ın andıçlarında adımız kırmızı harflerle geçiyor. Genelkurmay Başkanlığı’nın şikâyetiyle hakkımızda dava açıldı. Şimdi Beşiktaş’taki özel yetkili savcılığın şikâyetiyle yine iki dava ile uğraşıyoruz. Ama kararlılığımızdan, duruşumuzdan zerrece taviz vermedik.

* * *

İşte ben söylüyorum, bu sütunda yazmak isteyip de yazamadığım hiçbir konu olmamıştır. Sadece eski yazılarımı kastetmiyorum. Son altı ay içinde, Türkiye’nin başındaki cemaatler meselesini en az 10 defa gündeme getirdim. Bu yazılarımın hiçbiri sansür edilmedi.
Benim kanaatim, Yeniçağ yönetiminin akıllı bir yayın politikası takip ettiği, kişileri hedef almadığı ama Türkiye’yi çözmeye veya örümcek ağı gibi ele geçirmeye çalışan sistemleri, bütün ayrıntıları ile ortaya çıkardığı şeklindedir. Benim de zaten kişilerle bir meselem yok.

* * *


Rıfat Serdaroğlu, “Koyun bile tepki verir” başlıklı son yazısında soruyor:
“Hanefi Avcı isimli bir Emniyet Müdürü çıktı ve Fethullah Gülen Cemaatinin devleti nasıl ele geçirdiğini anlatan Haliç’te Yaşayan Simonlar isimli bir kitap yayınladı.
(...) Fakat hâlâ kimseden bir ses yok. Koyunu dürtsen tepki verir.
Ey cemaatin bir nolu hedef tahtası TSK, sen bunları hiç mi duymadın? Demokratik hukuk devleti kuralları içinde, bu gelişimi engelleyecek elindeki imkânları niçin kullanmadın? Niye sessiz kaldın? Yok eğer haberin olmadı ise ben bundan sonra sana nasıl güveneceğim?
Ey bertaraf edilmek tehdidi altında yaşayan büyük patronlar, elinizdeki tüm medya organları tek tek giderken, bu komployu görmediniz mi? Çok mu karanlık işleriniz vardı da karşı koyamadınız?
Ey Yüksek Yargı, bünyenizdeki cemaatçi yapılanmayı nasıl fark edemediniz, nasıl önleyemediniz? Tamam idari soruşturma açamadınız. Adalet Bakanlığı elinizi kolunuzu bağladı, ama her yıl adli yılbaşlarında yaptığınız manifesto gibi konuşmalarda bu konuya niye değinmediniz? Niçin içinizden bir cesur yürek çıkıp bu konuda Hanefi Avcı gibi bir kitap yazmadı?
Ey güzel milletim, bu korku neden? Böyle korku olamaz, bu olaylar koyunun başına gelse o bile tepki verirdi. Bu, ’bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’dan başka bir şey değildir. Bu demokrasi kültüründen yoksunluktur.
Bu, vatana ihanetle eşdeğerdir.”
Bu itibarla kimse bize yürek dersi vermeye kalkışmasın.
Yazılarımız yüreğimizin fotoğrafıdır.

Yazarın Diğer Yazıları