Bir kere daha: ‘Irkçı’ derler diye geri adım atmayacağız
Aşağılama var mı? Yok… Irkçılık var mı yok? Yok… Şiddete çağrı var mı? O da yok…
O halde neden gözaltına alındılar ve bazıları neden tutuklandı? Cevap: ‘Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik’ ve ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’!..
Medyanın ezici oranda sustuğu, sosyal medya ağırlıklı liberal solun meseleye Batı’nın çıkarı gözüyle baktığı, pop-İslâmcıların kol-kanat gerdiği bir afete karşı, milleti bilgilendiren sosyal medyayı susturma çabasıdır bunun adı…
Bizler, sonra vazgeçilecek ‘ahmaklıklar serisi’ni ‘çözüm süreci’nden beri iyi biliyoruz… Bu günler de geçecek ama geçerken de ağır tahribat oluşturacak… O lânetli çözüm sürecinden elimizde, hendek operasyonlarında şehit düşen 800’e yakın kardeşimiz ve ocaklara düşen ateş kaldı…
O gün tehlikeye dikkat çekenlere ‘Irkçı, kandan beslenen, morg bekçisi’ yaftaları vuruluyordu… Bugünkü tehlikeye dikkat çekenlere de benzer suçlamalar yöneltiliyor… Ne gariptir ki, yanılan başkaları, mağdur olan ise hep milletin evlatları oluyor…
***
Tutuklanan veya yurtdışı yasağıyla gözaltından serbest bırakılan gazeteci ve sivil toplum temsilcilerine destek amacıyla, önceki bir yazımdan bölümleri tekrar paylaşıyorum:
Türkiye Cumhuriyeti, 100. yılına kucağında büyük bir imha silahıyla giriyor… Batı, tehlikeyi çok önceden sezdiği için tedbir almaya çalışıyor… O tedbirlerin içinde Türkiye’nin ‘etnik toplama kampı’na dönüşmesi var…
Bir avuç dolarla ikna ediliyoruz!.. Doğu sınırlarımızın güvenlik anlamında hiçbir önemi yok ama Batı’nın huzuru için Batı sınırlarımızı ölümüne koruyoruz!.. Artık sakin şehirlerimizden bile kaçak, sığınmacı, işgalci saldırganlığına ve tacizlerine dair haberler gelirken, biz ülkenin geleceğinden çok Batı’nın güvenliğine dikkat kesiliyoruz!..
Batı’da ırkçılık, son dönemde ‘kaçaklara, çok kültürlülüğe isyan ve İslamofobi’ temelinde yükseldi… Irkçı partilerin yükselişi karşısında merkez partilerin de politikası değişmek zorunda kaldı…
Bizde kimse “Irkçılık yapalım” demiyor ama bu göz göre göre felakete gidişte, partilerin çoğu yutkunarak konuşuyor… Bir ülke savaş kaybetmeden siyasî, demografik, ahlâkî ve asayiş anlamında yenilgiye sürükleniyor…
Şehirlerde gettoların oluşması, tehlikeydi, oluştu… Bunun çeteleri doğuracağını, suç örgütlerine ucuz insan kaynağı sağlayacağını, pervasızlığın ve saldırganlığın artacağını, bu türden olayların sosyal medyanın da gücüyle ülke geneline yayılacağını öngörmek gerekiyordu… Şimdi hepsi gerçekleşiyor…
Küstahlığa bakar mısınız: Sığınmacılarda Türkiye’ye minnet hissi azalıyor ve Türkiye “Sığınmacılara bakma parasını Batı’dan peşin alan ve mecbur olan” ülke durumunda!.. Yani ‘işgalci’likten çıkmış, bizim için ‘velinimet’e dönüşmüşler!..
‘Dinî’ veya ‘insanî’ tamamen uydurma gerekçelerle bu işgali savunan ya da göz yuman siyasîler, insan kaçakçılığından beslenen haramîler, rüşvetle iş gören resmî göç esnafı, yüksek kira görünce gözü parlayan aç ev sahipleri, kamuda pozitif ayrımcılığı ortadan kaldırmayan bürokrasi, ucuz işçilik karşısında günü kârlı kapatayım derken geleceği yakan gözü dönmüş patronlar, atadan kalma toprakları, evi, barkı satarken eli titremeyen kurnaz yerliler, konuyu hâlâ dinî bir zaruret zanneden cühela takımı, eser sizin eseriniz!.. Dilediğiniz kadar övünebilirsiniz!..
Eğer tedbirler hızla alınmazsa, Anadolu etnik temelli bir ‘gerilim vadisi’ne dönüşme riskiyle karşı karşıya… ‘Batı’nın huzuru kaçmasın’ diye bütün gerilimi kendi topraklarımızda depoluyoruz… Bu durum, sadece bir avuç dolarla açıklanabilecek bir şey değil… Sistemli bir saldırının ağır muhataplarıyız artık…
‘Irkçılık’ yaftasından korkup sinersek, onlar için bu iş tamam!.. İşte bu yüzden bölücülük tehdidinden daha büyük bir tehdit altındayız…