Beyaz adam sözünde durur!
Türkiye yönetimi içeride halkın yaşadığı ekonomik krizi görmezden gelerek siyaset oluşturmaya çalışırken ve bu siyasetini de bütün tuşlara aynı anda basarak yaparken, dünya siyasetinin de bir kez daha tam ortasında.
Bugüne kadar güvenlik endişeleri ve beka söylemi ile geri kalan açılardan son derece zayıflamış olan iktidarını sürdürmeyi başarsa da, artık başka bir aşamaya geçmek üzere. O yeni aşamanın adı muhtemelen; “benden sonrası tufan” aşaması olacak gibi.
ABD seçimlerinin ardından oluşacak olan kabine de aşağı yukarı şekillenmeye başlıyor. ABD de - artık oryantalist denmeyen- Orta Doğu uzmanları gazetelerde yorumlar yapıyor ve Türkiye’nin İsrail politikası konusunda Türkiye’ye rol biçiyorlar.
Bu arada Orta Doğu’da yaşanan ve yaşanabilecek olan yeni sıkıntılar karşısında Türkiye yönetimi; “iç cepheyi tahkim etmek” söylemi üzerinden ömür boyu başkanlık projesinin yasal zemini üzerinde hazırlıklar yapıyor. Büyük İsrail rüyasının “b şıkkı” olarak İsrail’in küçük komşuları projesi de devrede elbette.
Yakın bir süreçte; “Siz bu projelere destek verirseniz bir kez daha 1 koyup 3 alma matematiğinin içinde olabilirsiniz” aşamasına da geri dönebiliriz gibi görünüyor. Tabii o küçük komşulardan birinin de biz olmamız üzerinden bir kurgunun varlığı tehlikesi de var elbette.
Ekonomik olarak yaşanan büyük sorunların ortadan kaldırılabilme ihtimali de bu projelere rıza oluşturmak konusunda önemli bir argüman olarak karşımıza çıkıyor. Mesela ben kendi adıma “dezenformasyon yasası” olarak bilinen yasa tasarısının geri çekilmesini dahi bu ekonomik vaatlere bağlıyorum. Özellikle Avrupa merkezli yabancı yatırımcıların bu konuda bir tavrı olmuş olma ihtimali kafamda oldukça güçlü bir yer işgal ediyor.
Bütün bu sebepler üzerinden bir öngörü oluşturmayı denediğimde ise yine ABD seçimlerinin sonuçlarına odaklanmak gerekiyor. Belki yeni oluşacak yönetimin göreve başlamasına daha 1 aydan fazla zaman var, ama yine de o yönetimin talepleri hilafına herhangi bir hamle yapılabilmesi bu şartlarda zor.
Bu arada Sayın Millî Savunma Bakanımız da İsrail’in bize de saldırabileceğini söyledi. Kendisine “İsrail, bir NATO ülkesine saldırmaya nasıl cesaret edecek” diye de sorulmadı elbette.
Beka söylemi sadece şekil değiştirerek varlığını muhafaza etmeye ve geçer akçe olmaya devam ediyor. Ancak burada ciddi bir gerçeklik payı da var. Trump tarafından oluşturulması gündemde olan kabine, ağırlıklı olarak İsrail yanlısı. Hatta bazı isimler direkt Türkiye düşmanı olarak bile nitelenebilir. Yani bu sefer “çok daha gerçek bir beka problemi” ile karşı karşıyayız.
Ama buradan İsrail’e düşmanlık söylemi ile siyasi nemalanma sağlanmaya çalışılsa da arka planda neler konuşulduğunu zaman bize gösterecek. Biraz önce bahsettiğimiz o “1 koyup 3 aldığımız” günlere yeniden dönebiliriz. Bu sefer o koyduğumuz 1’in millî egemenliğimiz hilafına olmamasını nasıl sağlayabiliriz, onu bilmiyorum işte. Zaten daha önce de o 3’ü hiç alamamıştık ama olsun. Hayali bile güzeldi mi diyeceğiz sonunda?
Biraz önce bahsettiğim ABD medyasındaki Orta Doğu uzmanları bunları yazıyor işte.
Bölgede bunlar yaşanırken, ABD Başkanı seçilen Donald Trump'ın kesin seçim zaferinden sadece birkaç gün sonra, Cumhuriyetçi Parti içinde ABD dış politikasının geleceğine ilişkin iç savaş başladı.
Bir tarafta "güç yoluyla barış" dünya görüşünü savunan yeni muhafazakâr, Reaganvari şahinler. Diğer tarafta ise ABD'nin mali, askerî ya da başka bir şekilde dış çatışmalara müdahil olmasından bıkmış olan "Önce Amerika" izolasyonistleri. Kapsayıcı politika doğrudan yeni başkanın elinde olsa da ayrıntıların çoğu siyasi atamalara bağlı olacak ve bu atamaların çoğu bir sonraki yönetimin küresel sahnede ne tür bir politika izleyeceğinin habercisi olacak.
Trump'ın cumartesi günü ABD'nin eski Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Nikki Haley ve eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun yeni yönetime katılmayacağını açıklamasının ardından izolasyonist kamp büyük bir zafer elde etti.
GOP'un büyük bir kısmı, “Önce Amerika” vizyonuna bir tür "İsrail istisnası" getirerek doğası gereği farklı olan dünya görüşlerini dengelemeye çalışmış olsa da, çatlaklar şimdiden ortaya çıkmaya başladı. Bu durum büyük ölçüde Trump'ın İsrail'in süregelen savaşlarını miras almak istememesinden ve aynı zamanda Trump'ın göreve gelir gelmez uluslararası gündeminin ilk sırasında yer alacağının sinyallerini verdiği İran ile baş gösteren daha büyük bir çatışmadan kaynaklanıyor.
İşte bütün bunlar ve daha birçok uluslararası denge sorunu içinde siyasetin kendi içine dönerek nasıl bir gelecek hayal ettiğimizi bizimle de paylaşarak kararlaştırması gerekiyor. Ama bizim elbette çok daha önemli işlerimiz var. Yine de bir Kızılderili sözünü unutmamak gerekir: Beyaz adam verdiği bir tek sözü tuttu, topraklarınızı elinizden alacağız dedi ve aldı.