Bağıra bağıra gelen perşembe!

AK Danışmanlık şirketinin araştırma sonuçlarına göre 'yargı'ya olan güvenin yüzde 18'e düştüğünü ifade etmiştim son yazımda…

2010 referandumuyla tam bağımsızlığa kavuşacağı, halkın adalete güven duygusunu yükselişe geçireceği iddia edilen 'yargı kurumu', güvenilirlik anlamında toplam 10 yılda 'medya'nın bile altına sürüklenmişti…

Bugünü daha iyi anlamak için hafızalarımızı tazeleyelim ve o referandumda kimlerin nerede nasıl durduklarına ve ne konuştuklarına bakalım:

Dönemin Başbakanı Erdoğan'a göre, referandumum amacı '12 Eylül'ü gerçekleştiren darbeciler ve vesayetçi zihniyetle hesaplaşmak'tı…

CHP'yi 'yargının ve bürokratik iktidarın bir anlamda sahibi' gören Erdoğan, bunu millet iradesiyle kırmaktan söz ederken, CHP, bu hamleyle AKP'nin yargıyı tamamen kontrol altına almaya kalkıştığını öne sürüyordu…

***

Ankara mitinginde kürsüden şöyle sesleniyordu Erdoğan: "12 Eylül ile yüzleşmek için, 12 Eylül üzerindeki dokunulmazlık zırhını kaldırmak için 'Evet' diyoruz. Bu ülkede bir daha darbelerin yaşanmaması, ülkenin geleceğinin karartılmaması için, demokrasinin kesintiye uğramaması için 'Evet' diyoruz. Büyük Türkiye, güçlü Türkiye, itibarlı Türkiye için 'Evet' diyoruz…''

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 12 Eylülcülerin yargılanması işinin göz boyamadan ibaret olduğunu, gerçek anlamda bir yargılamamanın yapılamayacağını ama bunların gerekçe gösterilerek yapılacak bir anayasa değişikliğiyle esas amacın, yani 'yargının tam denetim altına alınması'nın gerçekleşeceğini savunuyordu…

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise 'hayır' konusunda çok netti… Yeni anayasanın 'milletin anayasası değil, parti anayasası' olduğunu işliyordu… Bahçeli'ye göre demokrasi söylemi bir aldatmacaydı ve bu yeni anayasa esasında AKP-PKK projesiydi… Bahçeli AKP ve PKK'nın pazarlık yaptığını, AB ve ABD'nin istekleri doğrultusunda hareket ettiklerini söylüyordu…

Bugünkü HDP'nin selefi olan BDP, referandumu boykot etmiş, SP ve BBP ise 'evet' tarafında yer almıştı…

***

'Evet' bloğundaki en güçlü paydaşlardan birisi de 'mezardakilere bile evet oyu kullandırmak lâzım' diyen Fethullah Gülen'di…

Gülen, referandum paketini tam da yeterli bulmamakla birlikte, 'bir kısım vesayetlerin önünü almaya matuf' dediği maddeler için seferberlik ilân ediyordu… "Bence değil yani hayatta olan insanlar, kadınıyla erkeğiyle, çoluğuyla çocuğuyla, dünyanın dört bir yanına dağılmış insanlarıyla, imkân olsa, mezardakileri bile kaldırarak, o referandumda 'Evet' oyu kullandırmak lazım. Mezardakiler bile kalksın, ben zannediyorum ki kalkarlar da, ben zannediyorum ruhları koşar da" diyordu…

Aksi halde, imkânı olup da oy kullanmaya gitmeyen, nezdi uluhiyette, yani tasarruf ve hakimiyetiyle her şeyi ibadet ve itaat ettiren Allah katında sorumlu olurdu!..

Zaten referandum sonuçlarının ortaya çıkmasından sonra Erdoğan'ın yaptığı teşekkür konuşması her şeyi özetliyordu… Pakete destek veren liberallerden bağımsız ülkücülere, Devrimci Solcu İşçi Parti'lilerden TOBB'a, sendikalardan odalara kadar teşekkür ederken, 'Allah affetsin'le bitecek bir hikâyenin ortasında 'hak teslimi'ni de şöyle yapıyordu: "Dünyanın dört bir yanından, Okyanus ötesinden bu sürece destek veren tüm kardeşlerimi de kutluyorum…"

Burada kastedilen Hint Okyanusu değildi tabii ki… Sonucu 'Demokrasinin Zaferi' manşetiyle veren Zaman ve 'Milletin Darbesi' manşetiyle veren Bugün gazeteleri 'mâlumun ilâmı'nı gerçekleştiriyordu…

***

Halkın da masum olmadığı bu süreçte "Yargı niye bu hâle geldi de halkın gözünde bu denli itibar kaybetti?" diye merak edenler olabilir… B12 vitamini hafızaya iyi gelir!..

Yazarın Diğer Yazıları