Bacillusanthracis...

Büyüklerimizin yanıldıkları bir noktayı daha yakaladım. "Ucuz etin yahnisi olmaz" derlerdi. Oluyormuş işte!.. Radyasyonlu çay içtik, fındık yedik? Ne oldu?.. Şarbon da teğet geçer !..

Nur topu gibi yeni gündem maddemiz şarbonu takip ederken, yine tivilerde uzman yorumcular hortladığını gördüm. Aynı savaş ve terör olaylarında olduğu gibi. Ağzı olan konuşturuluyor!.. İnanın bana, bu uzman yorumcular şarbondan daha tehlikeli. Adamın biri çıkmış, "şarbonu kokusundan anlayabilirsiniz" deyip vatandaşa şüphelendiği eti koklamasını öneriyor. Bu yüzden, ailenizin sorumlu ve de duyarlı yazarı olarak çok az şey bildiğimiz şarbon hakkında faydalı bir yazı kaleme almak istedim. İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Veteriner Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kürşat Özer'i arayıp konuyu açtığımda "Aman ha!.. Ağzına sürmek, koklamak, temas etmek, kesinlikle olmaz" dedi. Kürşat Özer, sizler için mini bir şarbon kılavuzu hazırladı. Akıl ve fizik sağlığınız için bir süre baş ucunuzda bulundurmanızı öneririm. İşte, Kürşat Özer'in anlattıkları;

"Şarbon (antraks) hastalığı, eski zamanlardan beri bilinen otçul memelilerin insana bulaşabilen akut seyirli bir bulaşıcı hastalığıdır.

Hastalığın etkeni Bacillusanthracis adındaki bir bakteridir. Bu bakterinin sporları toprakta 50-60 yıl canlı kalabilir, özellikle de nitrojen ve organik materyalden zengin topraklarda daha sık görülmektedir. Deri, akciğer ve bağırsak formu olmak üzere hastalığın 3 klinik formu görülmektedir.

Şarbon, tüm dünyada rastlanabilen zoonoz (hayvandan insana geçebilen) bir hastalıktır. Özellikle Orta ve Güney Amerika olmak üzere, Güney-Doğu Avrupa ülkelerinde, Asya'da, Afrika'da ve Orta Doğu'da görülmektedir. Görülen yerlerin ortak özelliği, hayvan popülasyonlarının tamamının kontrol altında olmamasıdır.

Günümüz 20.yy'da şarbon olguları, gerek hayvancılık teknolojilerinin gelişmesi gerekse ithal hayvanların daha sık denetlenmesi sayesinde olgularda ciddi azalmalar görülmüştür. Buna rağmen 20. yy'da Asya ve Afrika 'da binlerce olgu tespit edilmiştir. En son büyük şarbon salgınlarından biri 1978-1985 yılları arasında Zimbabwe'de yaşanmıştır.

Nasıl yayılır? Belirtileri...

Hastalığın etkeni çevreye ya hasta hayvanlar vasıtasıyla ya da bu hasta hayvanların akıntılarının çevredeki materyalle bulaşık olmasıyla saçılır. Bu bakteri sağlıklı hayvanlara ise meralarda bakterinin sporlarıyla kirlenmiş otlardan geçer. En çok görülen hayvan türleri genellikle otlayan hayvanlardır. Kanatlılar da görülmesi ender bir olaydır.

İnsana bulaşmada en önemli yol, hasta hayvanların materyallerini tüketmektir. Sadece hayvansal gıda tüketimi olarak düşünmemek gerekir, ithal edilen yemler, kürkler, deriler insanları hasta edebilir. Dolayısıyla bu materyallerin endüstrisinde çalışan insanlar risk altındadır. Şarbon, otçul hayvanlardan insanlara bulaşan ancak insandan insana bulaşmayan zoonoz bir hastalıktır.

Etkenin giriş yoluna göre hastalık farklı seyreder. Görülen vakaların çok büyük çoğunluğu deri şarbonudur. Bu hastalığın kuluçka periyodu 1-14 gün arasındadır. Bakterinin sporları deri çatlakları, deri yaraları hatta derinin çiziklerinden içeri girer ve hastalık başlar. Genellikle belirtisi ağrısız, kaşıntılı ve düzensiz kenarlı bir yara olarak kendini gösterir. Bu durumlarda antibiyotik tedavisine başlanır. Yapılan tedavinin amacı oluşan ödemi azaltmak veya sistemik etkilerden korunma amaçlıdır. Deri şarbonunda antibiyotik tedavisi alan hastalarda ölüm oranı çok çok düşüktür.

Bağırsak formu ise gelişmiş ülkelerde nadir görülmekle beraber ölüm oranı deri formuna göre daha yüksektir. Hastalık insanlara hasta hayvanların eti ve sütünün tüketilmesiyle geçmektedir. Hastalarda boğaz ağrısı, ateş, yutma ve nefes güçlüğü görülür. Yapılan erken müdahale ölüm oranını azaltmaktadır fakat teşhisin geç konulması ölüm oranını artırır. Bu tip şarbonda tedaviye başlansa dahi ölüm %50 civarındadır.

Akciğer formu grip benzeri semptomlar gösterir. Bu durum hastalığın teşhisini zorlaştırır ve tedavinin başlaması gecikir. Bu durum ölüm oranını artırmaktadır. Erken tanı ve ilaç tedavisinin erken başlaması bu yüzden çok önemlidir. Birkaç gün içerisinde ölümle sonuçlanabilir.

Nasıl korunulmalı?

İnsanlık tarihinde şarbon, biyoterörizm amaçlı da kullanılmaktadır. Yakın tarihe bakarsak 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika'da bazı ofislere ve senatörlere şarbonlu mektuplar gönderilmiştir ve bu olaylarda hayatlarını kaybedenler olmuştur. Gene yakın tarihte bir Japon terörist grup Tokyo'da bir metroya şarbon yayma girişimde bulunmuştur. Ayrıca biyolojik savaş amacıyla da kullanılabilecek bir silahtır.

Hastalıktan korunmak için vatandaşlarımız kesinlikle güvenilir, veteriner hekim kontrolünden geçmiş hayvansal gıdaları tüketmelidirler. Hayvan Sağlığı ve Zabıtası yönetmeliğine göre ihbarı mecburi bir hastalıktır. Hastalanmış hayvanlar muhakkak etik şartlar altında tazminatsız olarak imha edilmelidir. Hasta olduğu şüphelenilen hayvanlar masrafları sahiplerine ait olmak üzere on beş gün boyunca karantinaya alınır. Karantina sonucu hasta olmadıkları saptanan hayvanlar koruyucu amaçla aşılanır ve serbest bırakılır.

Hasta hayvanların öldürüldükten sonra yakılarak imha edilmesi gereklidir fakat bu durum mümkün değilse iki metre derinlikteki çukurlara üzerine sönmemiş kireç dökülmek vasıtasıyla gömülmelidir. Hastalık hayvanların akıntılarıyla bulaşabildiğinden, hasta hayvanların temas ettiği tüm yem veya artıkları ve hayvan maddeleri yakılmalıdır .

İthal edilecek hayvanlar, 6 ay öncesine kadar, ihracatçı ülkede Bakanlık çalışanı veteriner hekimlerin kontrolünden geçmekteydi. İthal edilecek hayvan damızlık amaçlı ise bu kontrollerde bir de zooteknist ziraat mühendisi de yer almaktaydı. Hastalıklarda klinik belirtilerin henüz ortaya çıkmadığı inkübasyon (kuluçka) evresi vardır ancak subklinik (klinik belirti göstermeden) seyreden hastalıklar da vardır. Laboratuvar sonuçlarında hata payı vardır. Yapılan kontrol ve denetimlerden %100 emin olunamaz. Bu nedenle, veteriner hekim kontrolüne ilaveten, sınır bölgesinde 21 günlük karantina uygulaması ve yeniden laboratuvar tetkikleri yapılmaktaydı. Şu anda ithal edilen hayvanlarda yerinde veteriner hekim kontrolü uygulaması yapılmamaktadır.

Veteriner hekim kontrolünde yapılan kesimlerde insan sağlığı açısından risk yoktur. Vatandaşlarımız güvenle kırmızı et tüketebilirler ancak kaçak veya kurbanlık olarak kesilen hayvanlarda risk vardır."

Yazarın Diğer Yazıları