AKP’nin abdesti de bozuk, niyeti de!
Tayyip Erdoğan, süreç değiştikçe eskilerini atarak yenilerini aldığı uçak kadrosundaki gazetecilere, “Halkın yüzde 52’sinin oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanlığı makamının tartışma konusu yapılmasını doğru bulmam, Millî iradeye saygı, yüzde 52’ye de saygı göstermeyi gerektirir” dedi.
Bu sözlerden, Erdoğan’ın “millî irade”nin sadece kendisine oy verenlerin iradesi olmadığını ister istemez kabullendiği anlaşılıyor. Fakat Cumhurbaşkanlığı makamını tartışma konusu yapan, herkesten önce kendisidir.
Erdoğan, bir taraftan Anayasa’yı çiğneyip AKP için mitingler yaparak halktan 400 milletvekili isterken diğer taraftan da rejimi Başkanlık sistemine dönüştüreceğini ve mevcut sistemi bekleme odasına aldığını ilân etmedi mi?
Seçimden istediği sonucu alsaydı, Cumhurbaşkanlığı diye bir makam kalacak
mıydı?
* * *
Avrupa Parlamentosu, Türkiye raporunu yayınladı. Raporda “17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmasının takibinin yapılmamış olması derin üzüntüyle karşılanmaktadır” ifadesi kullanılıyor. Yakında bu tür uluslararası kurum ve kuruluşların raporlarında, “IŞİD militanlarının, lojistik destekle birlikte Suriye’ye geçişini sağlayan Türkiye’nin yöneticileri, uluslararası mahkemede yargılanmalıdır” denilirse ne olacak?
Şimdilik resmi düzeyde sadece ABD Başkanı Obama, Türkiye’nin bu geçişleri engellemek için sınırda önlem almadığından yakınıyor.
Gerçi ortada bir suç varsa ABD ve AB de suç ortağıdır. Fakat dünyada, hak ve hukuk değil güç egemendir. Dolayısıyla, güçlüler, her an kendi sorumluluklarını bir kenara bırakarak Türkiye’yi sorumlu tutabilirler!
Bakınız, Güney Afrika mahkemesi, Afrika Birliği Zirvesi’ne katılmak üzere bu ülkede bulunan Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir hakkında geçici olarak ülke dışına çıkış yasağı koydu! Yarın Türkiye’yi yönetenler hakkında, dünyanın herhangi bir ülkesinde, Suriye’deki olaylar sebebiyle bu tür uygulamalara girişilirse millet nasıl bir konuma düşürülmüş olur?
* * *
Türkiye’ye verilen tahribatın ortadan kaldırılması için, Devlet Bahçeli’nin seçimden önce söylediği gibi en az bir yıllık kapsamlı bir yeniden yapılanma gerekir. CHP’li Haluk Koç da “Millet yüzde 60 oy alan partilere bir mesaj, bir sorumluluk, görev verdi. ’Alayına karşıyız’ tavrıyla Türkiye bir yere varamaz. Makul bir süre için makul ve sağlam bir protokolle AKP tahribatını giderecek, bir restorasyon dönemi için bir araya gelebilmeliyiz” dedi.
“Taktik gereği” diye savunulsa bile “AKP-HDP veya AKP-CHP-HDP koalisyonu kurulsun” derseniz ve gerçekten böyle bir hükümet kurulursa, bu Türkiye’nin sonu olmaz mı? Avrupa Parlamentosu raporunda da zaten bütün partiler “çözüm süreci”ni desteklemeye davet ediliyor!
* * *
Numan Kurtulmuş ise AKP’nin yaşadığı oy kaybı için “Bazen bir gaflete düşme durumunda bir camideyseniz, azıcık içiniz geçerse yanınızdaki kolunuza dokunur, ’hadi git de bir abdest tazele’ der. Seçim sonuçlarında, seçmen bakımından AK Parti’ye söylenmiş olan da abdestini tazele gel, mesajıdır” dedi!
Mesele sadece gafletle abdestin bozulması olsa gene iyi! Ortalık yolsuzluk pisliğinden geçilmiyor! Ayrıca abdest almak için de namaz kılmak için de birinci şart “niyet”tir. Seçim bildirgenizde, “Anayasa’daki vatandaşlık maddesini etnik vurguyu kaldıracak şekilde değiştireceğiz” diyerek Türk Milleti’ni ortadan kaldırma girişiminde bulunmuşsanız, niyetiniz bozuk demektir! Millet henüz bu tehdidi algılamış değildir. Yoksa seçimlerde yerlerde sürünürdünüz!
Kurtulmuş da, “Zaten çözüm süreci istikametinde de oy kullanan oy verenleri düşünürseniz, Türkiye’nin büyük bir kısmı bu sürecin devam etmesinden yana olan partilere oy vermiştir” diyerek niyetin ne olduğunu bir defa daha açıklıyor.