AKP, işin sonuna geldiğine inanıyor
Bugün Çalışma Bakanı olan Ömer Dinçer, 19-21 Mayıs 1995 tarihlerinde Sivas’taki bir sempozyumda yaptığı konuşmada önce ekonomi dünyasında başlayan adem-i merkezileşme ve toplumun daha alt birimlerine yetki verme temayülünün giderek sosyal ve siyasal hayatta da kendisini gösterdiğinden, böylece devlet yapısının da değişmesi gerektiğinden söz ediyordu.
Dinçer’in bahsettiği “ademi merkeziyetçi yapı”, federasyondur!
* * *
Dinçer’e göre Cumhuriyet kavramı da artık geçersizdi:
“Yine başlangıçta kurulurken ortaya atılan cumhuriyet ilkesinin de zayıfladığını ve işlevini kaybettiğini görüyoruz. Halk için ve halk adına yönetim diye tarif edilen Cumhuriyet kavramının aslında artık bizim için çok fazla bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür.”
Dinçer, “Globalleşme ne kadar artarsa İslâmlaşma da o kadar çok artacaktır. Böylelikle varlığını hissettirmeye başlayacaktır. Nitekim hissettirmektedir de. Öyleyse, Türkiye’nin bu durumu farkederek, gerekli düzenlemeleri yapması gerekir” diyerek küreselleşmenin ulus devletler üzerinde yok edici olduğunu kabul ediyor ama asıl direniş gücü olan milliyetçiliği yok sayarak, zayıfladığını, anlamını kaybettiğini ileri sürüyor ve küresel güçlerin amacına hizmet eden bir yaklaşımı öne çıkarıyordu:
“Uluslararası iş birlikleri giderek siyasallaşmakta ve ulusal devlet fikri yerine daha çok bölgesel devletlerin oluşturduğu bir yapıya dönüşmektedir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin öngördüğü ulusal devlet yahut milliyetçilik esaslarına dayalı devlet fikri yerine uluslararası işbirliği yapan ve belki de siyasi olarak bütünleşen ülkeler söz konusu olmaya başlamıştır.”
Dinçer, Türk Birliği veya İslâm Birliği gibi kızılelmalar veya uzun vadeli misyonlar yerine daha gerçekçi politikalar takip edilmesini ve Türkiye’nin Osmanlı coğrafyası üzerinde, kısa vadeli planlar ve politikalar geliştirmesi gerektiğini söylüyordu.
* * *
İşte bugün AKP hükümetinin dış politikada yaptığı budur. Fakat, bütün uygulamalar, Osmanlı coğrafyasını ABD’nin Büyük Orta Doğu projesine entegre etmek içindir. Zaten Ahmet Davutoğlu’nun Mezopotamya Projesi’ni de önce ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi, Pearsan “Erzurum’dan Bağdat’a kadar uzanan bölge tek bir ekonomik bölge olacak” diye açıklamıştı.
Dinçer, sonuç olarak şu kanaate varıyordu:
“Türkiye’de Cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerinin İslâm’la bütünleşmesinin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini daha çok katılımcı daha adem-i merkezi, daha müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğu bulunduğunu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum.”
* * *
1995’te teorik olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini havaya uçuran Dinçer konuşmasında ne demişse AKP, 2002’den beri onu yapıyor.
CFR’nin AKP kurulurken Tayyip Erdoğan’a gönderdiği memorandumda da “Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır. Dünya, bütün hükümetlerden bunu istemektedir” deniliyordu.
AKP, bu yönde önemli adımlar attı ve artık işin sonuna geldiğine inanıyor.
TSK’nın tamamen devre dışı bırakılması lâzımdı ki, kimse TSK’nın oluşturduğu hukuk devletine dayanarak kendisinden hesap soramasın. İşte bugün yapılan odur.