ABD’nin deliğe süpürdüğü istihbarat başkanı!
Yeniçağ’ın haberine göre Almanya’nın Münih şehrindeki Protestan Sankt Mathaeus Kilisesi’nde, üç semavi dinin ilahi müziklerinin seslendirildiği “Tek Tanrıya Müzik” adlı konser arasında ezan okundu ve izleyicilere iftar verildi. Türkiye ve AB tarafından desteklenen proje kapsamında düzenlenen konserde davetlilere hurma, sandviç ve su ikram edildi.
Yani, kitleleri uyutma ninnileri..
ABD, bir taraftan Aganistan, Irak ve Libya örneklerinde sabit olduğu gibi İslam dünyasını işgal ederek kan ve göz yaşına boğarken, diğer taraftan da bu ülkelerdeki kitleleri uyutmak için dinlerarası diyalog çerçevesinde “Tek Tanrıya Müzik” gibi projeler uygulatıyor. Oyun, ilk olarak, Türklerin ve diğer Müslümanların yoğun olduğu Almanya gibi Protestan bir ülkede gösterime sunuluyor ki tepkilerin derecesini güvenli bir şekilde ölçebilsinler.
Haberde “Türkiye ve AB tarafından desteklenen” diye bir ifade ver değil mi? Emin olun, Türkiye kamuoyundan bir tepki yükselirse iktidar çevreleri, “Biz desteklemedik” diyecektir. Şimdilik susuyorlar..
Oysa Allah katında tek din İslam’dır. İslam diğer dinlerle uzlaşmaya gelmemiştir, onların yerine gelmiştir.
***
Türk halkının önemli bir bölümü sadece Ilımlı İslam yaklaşımları ile değil, “one minute” gibi gösterilerle de oyalanmıştır. Tabii, bunların içinde, iktidar nimetlerinden faydalanmak için uyumuş görünenler çoğunluktadır. Aslında kimin kimi uyuttuğu pek belli değildir..
Fakat bütün bu uyutma faaliyetlerinde, Filistinli çocuklar bile malzeme olarak kullanılmış hatta onlardan bir kısmı Türkiye’ye getirilmiş, AKP’nin seçim malzemesi olarak televizyonlarda gösterilmiştir.
İşte şimdi Türkiye, İsrail ile alenen birlikte hareket ediyor.
New York Times, Obama yönetiminin, Suriye hükümetini zorla devirmeye odaklanacağını ve bunun için Türkiye ve İsrail yetkilileriyle görüşmeler yaptığını yazdı.
“Suriye’deki kimyasal silahlar”ın yok edilmesi konusunda İsrail ile “düzenli” temasların yapıldığını öne süren gazete, “Yönetim yetkilileri, isyancı güçlere silah sağlamayacaklarında ısrar ediyor. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar zaten bu çabaları finanse ediyorlar” ifadelerini kullandı.
İsyancı güçlere silahların hangi yolla sağlandığı, Suriye sınırının Türkiye tarafında, Hatay, Kilis, Gaziantep ve Şanlıurfa’daki terör kamplarından belli değil mi? Bu terör kampları Suriye’yi yıkmak için Türkiye tarafından kurulmadı mı?
İsrail de Suriye’yi çökertmek için “Suriye kimyasal silah kullanıyor” gerekçesi ile müdahale hazırlığı yaptığını açıklamadı mı?
Bu durumda kim kiminle aynı kampta oluyor?
AKP iktidarı ve onu destekleyenler, ABD ve İsrail ile birlikte hareket etmiş olmuyor mu?
***
Fakat ABD ile iş yapmak, mafya ile iş yapmak gibidir. ABD kullandığı adamları bazen Cüneyt Zapsu’nun ifade ettiği gibi deliğe süpürür. Son örneği, Banu Avar hatırlatıyor;
“Arap ‘bahar’ı projesinde ‘fazla’ bilgiye sahip olanlar ortadan kaldırılıyor. Ömer Süleyman, Mısır İstihbaratı’nın baş adamı idi. ‘Bahar’ operasyonu başlayınca Mübarek’in tüm yetkileri devrettiği adam idi ! ‘Bahar’ sonunda sahneye konan ‘Seçim ortaoyunu’nda Cumhurbaşkanı adayı idi Amerika’nın Cleveland kentinde perşembe günü sağlık kontrolleri yaptırmak için girdiği hastahaneden bir daha çıkamadı!
Ömer Süleyman, İsrail-Hamas arasındaki ateşkes görüşmelerinde ve Katar’daki Müslüman ‘biraderler’ grubuyla olan görüşmelerde de vardı.
Mısır’da ve bölgede ‘Müslüman biraderler’in güçlendirilmesinin, Amerikan ‘bahar’ projesinin önemli bir ayağı olduğunu en yakından bilenlerdendi.”
***
Sahi, Arap Baharı’nı Türkiye’de kim organize etmişti? 30 Nisan-1 Mayıs 2005 günlerinde, Topkapı’daki Eresin Otel’de “Uluslararası İslam Dünyası Sivil Toplum Örgütleri Toplantısı”nı perde arkasında kim düzenlenmişti.
Ve o tarihte El Kudüs El Erabi adlı gazete, Mısır ve Suriye’deki İhvanı Müslimin örgütü ve sivil toplum kuruluşları için ABD’nin 1.1 milyar dolar kaynak ayırdığını ve bu örgütleri kullanarak, Arap ülkelerinde darbeler hazırladığını yazmamış mıydı?
Bu gazeteler, Türkiye’deki toplantının aslında Büyük Ortadoğu projesi kapsamında AKP ile ABD arasında imzalanan gizli bir anlaşmadan kaynaklandığını iddia etmemiş miydi?