AB ve ABD, Kıbrıs'ın Yunan olmasını istiyor!
25-26 Mart tarihinde gerçekleşen, ABD Başkanı Joe Biden'in de çevrimiçi bağlantı ile katıldığı Avrupa Birliği(AB) Liderler Zirvesi sonuç bildirisi bana göre tam bir rezalettir; geçmiş AB zirve kararlarından farklı değildir.
AB, iş birliği içerisinde olduğu ABD ile birlikte, tehdit ve şantajla Türkiye'yi yola getirmeye ve Kıbrıs'ta, Doğu Akdeniz'de, Adalar Denizi'nde (Ege) hakkından, hukukundan vazgeçmesini istemektedir. AB-ABD şer ittifakı Rum-Yunan ikilisinin haklarımıza tecavüzünü, gaspını hazmetmemizi, kayıtsız kalmamızı ve tüm haklarımızdan feragat etmemizi istemektedir. Bunların ve diğer birçok abuk sabuk talebin karşılanması söz konusu olamaz, olmamalıdır. Türkiye aylardır uyguladığı proaktif siyasetten geri adım atmamalıdır. Geri adımın felaketimiz olduğunun bilinci içerisinde hak-hukuk arayışımız sürdürülmelidir.
Türkiye, 31 Temmuz 1959'da Avrupa Ekonomik Topluluğu'na (AET) ortaklık için başvurdu. Türkiye ile AET arasında bir ortaklık ilişkisi yaratan Ankara Antlaşması 12 Eylül 1963 tarihinde imzalandı. O günden bugüne Türkiye AB'ye tam üyelikte istediği nihai hedefe ulaşamadı. AB maalesef Türkiye'yi yıllardır, tam tamına 62 yıldır, oyalamaktadır. AB bu süreçte Anavatan Türkiye'ye birçok konuda verdiği sözü tutmamış yerine getirmemiştir. AB'nin Kıbrıs bağlamında en büyük hatası, Rum Yönetimini adanın tek meşru hükümeti olarak tam üye yapması olmuştur. AB Annan Planı'na hayır diyen, reddeden Rumları adeta mükafatlandırmış, Kıbrıs Antlaşmaları ve AB'nin kendi yasa ve normlarını çiğneyerek tam üye yapmıştır. Bu yetmezmiş gibi AB, Kıbrıs Türklerine karşı yürüttüğü ambargo ve izolasyonları sürdürmüş, Kıbrıs Türk halkına Annan Planı'na evet demesi için verdiği hiçbir sözü de yerine getirmemiştir.
AB Liderler Zirvesi sonuç bildirisi ada gerçeklerini dikkate almamakta ve üyeleri Rum-Yunan ikilisine körü körüne sahip çıkmaktadır. Türkiye'nin bölgemizde saldırgan olduğu, gerilimi artırdığı saptaması yanlıştır ve her fırsatta reddedilmelidir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin 2013 yılında ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölge'nin hiçbir geçerliliği olmadığı ortadayken, Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'de hiçbir hakkı yok iken, AB'nin konuya sahip çıkarak üyelerinin sözde haklarını arıyormuş bahanesi ile konuya taraf olması kabul edilemez. Tarafsızlığını yitiren AB'nin Rum-Yunan ikilisi ile olan konularda ön yargılarının esiri olduğu ve adil davranmadığı gün gibi ortadadır. Bu cepheleşmenin kimseye faydası yoktur. Anavatan Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Akdeniz'deki tüm ülkeler olarak bir araya gelelim. Herkesin hakkını koruyan bir formül bulalım" önerisine ne yazık ki bugüne kadar olumlu yanıt gelmemiş olmasına, sorunları diyalog ve barışçıl yollarla halletmek isteyen AB ne diyecektir? Brüksel'in aldığı kararlarla, tehdit ve şantajla Türkiye ve AB arasındaki sorunların çözümü mümkün müdür? Türkiye'nin ve Kıbrıs Türk halkının uluslararası anlaşmalarla tescilli haklarından AB ve ABD istedi diye vazgeçmesi olası mıdır?
AB, Türkiye'yi vaatlerle kandırma alışkanlığını sürdürmektedir. 'Uslu çocuk' olursa Türk vatandaşlarının vize serbestliği konusunda olumlu adımlar atılabileceği, Gümrük Birliği'nin güncellenmesinin söz konusu olabileceği, Türkiye'de misafir edilen 5 milyon mülteci/göçmenle ilgili yardımın artarak sürdürüleceği gibi vaatlerle Türkiye'nin gözü boyanmakta, yuvarlak laflarla somut taahhütler verilmeden taviz koparılmaya çalışılmaktadır.
AB, Kıbrıs Türk halkının 18 Ekim cumhurbaşkanlığı seçiminde ortaya koyduğu iradesini tanımamaktadır. Egemen eşitlik temelinde iki devletin iş birliğine dayalı çözüm irade ve siyasetimiz yok sayılmaktadır. İrademize saygı göstermeyen AB, 27-29 Nisan tarihinde gerçekleşecek gayriresmi 5+1 toplantısına katılmak isterken, bu görüşmede 52 yıldır sonuca ulaşılamayan federasyon çözüm modelinin yeniden gündeme alınarak, resmî müzakere sürecinin hemen başlamasını talep etmektedir. Böyle bir dayatma ve rezillik görülmüş değildir.
AB'nin sonuç bildirisi, geçmiş bildiri ve açıklamalar gibi savsatadır, bizim için değeri yoktur. Bu bildiride belirtilenler, havuç-sopa siyaseti, tehdit, şantaj ve dayatmalar Türkiye ve KKTC makamlarına, AB'nin gerçek niyetini, yüzünü göstermeye yeterlidir. Yapılması gereken hakkımızın hukukumuzun savunulmasında, aranmasında milim geri adım atılmaması ve zaafiyet gösterilmemesidir. Bu bağlamda son Millî Güvenlik Kurulu'nda 'yarım asırdır netice vermeyen ve Türk varlığını yok sayan yaklaşımların yerine Ada'daki gerçekleri göz önünde bulunduran ve hakkaniyeti esas alan kapsamlı ve kalıcı çözümlerin bağımsız iki devlet temelinde gündeme alınması hususunun vazgeçilmez olduğunun' vurgulanmış olması, Doğu Akdeniz'de hak ve menfaatlerimizin gözetileceğinin bildirilmiş olması memnuniyet vericidir. Yapılan açıklamanın sözde kalmayarak fiiliyatta uygulanması oldukça önemlidir...