AB, ABD ve BM’ye en güzel cevap KKTC’nin tanınmasıdır…
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi(GKRY) Başkanı faşist Eokacı Nikos Hristodulidis’in göreve geldiğinden beri KKTC’nin tanınmasını önlemek üzere federasyon hedefli müzakerelerin başlaması, Avrupa Birliği’nin (AB) Kıbrıs uzlaşmazlığına daha etkin katılımı ve temsilci ataması, BM Güvenlik Konseyi’nin temsilci ataması girişimleri sürüyor. BM 78. Genel Kurul çalışmaları için gittiği New York’ta istediklerini elde edemeyen Hristodulidis’in imdadına, son dönemde yakın ilişkiler içerisinde oldukları stratejik ortakları ABD yetişti. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland’ın, Hristodulidis’e BM’nin Kıbrıs sorunundaki temsilci rolünü üstlenebilecek bir isim sunduğu bildirildi. Güney Kıbrıs’ta yayınlanan Fileleftheros gazetesi, “Nuland Masaya İsim Koydu” başlığıyla yer verdiği haberinde, ABD’nin uzun zamandan beri Kıbrıs sorunuyla ilgili BM temsilcisi atanması konusunu destekleyen ülkelerden olduğunu ve perde gerisinde yoğun bir şekilde hareket ettiğini yazdı. Gazete, Hristodulidis’in, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ile BM Genel Kurulu toplantısı çerçevesinde yaptıkları görüşmede, yalnızca Hristodulidis’in tezlerini dinlemekle yetinmediğine işaret etti. Nuland’ın BM’nin Kıbrıs sorunundaki temsilci rolünü üstlenebilecek kişiye yönelik spesifik bir öneriyle ortaya çıktığını kaydeden gazete, Rum kesiminin ise Türkiye’nin bu hususta negatif olmaya devam edemeyeceğini düşündüğünü iletti. BM’nin temsilci ataması konusunda AB ve İngiltere’nin perde gerisinde yoğun çalışma yürüttükleri de gelen bilgiler arasındadır.
BM Güvenlik Konseyi’ne karşı sorumlu olacak ve BM iyi niyet misyonu (good offices) çerçevesinde yetkisi sadece federasyon için çalışmak olacak özel temsilcinin (special representative) veya Güvenlik Konseyi yerine, BM Genel Sekreteri’ne karşı sorumlu olacak bir kişisel temsilci (personal envoy) atanması halinde KKTC’nin tanınması sürecinin ve iki devletli çözüm siyasetinin darbe alacağı ve federasyon müzakerelerinin başlaması için de yolun açılmış olacağı açıktır. Türk tarafı olarak temsilci atanmasına karşı duruşumuzdan geri adım atılmamalı ve kurulan tuzaklara karşı dikkatli ve tedbirli olunmalıdır.
Hristodulidis’in KKTC’nin tanınmaması çalışmalarına diğer bir destek de göreve geldiği günden beri Rum yanlısı tavrını gizlemeyen ve bunu BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporlarda da açıkça yansıtan BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki Özel Temsilcisi ve Barış Gücü Misyon Şefi Colin Stewart’tan geldi. Stewart, Güney Kıbrıs’ta düzenlenen 4’üncü Kıbrıs Forumu’nda yaptığı konuşmada ada gerçeklerini bir kez daha göz ardı etti, KKTC’nin iç işlerine burnunu soktu, aklı sıra Kıbrıs Türk halkını KKTC yönetimine ve Anavatan Türkiye’ye karşı kışkırttı ve ortada iyi ve olumlu giden hiçbir gelişme olmamasına rağmen umut dağıtmaya çalıştı. Colin Stewart konuşmasında, “bazı ümit verici işaretler alınmaya başladığını, bunların üç tane olduğunu” belirterek ilk işaretin “bir ay önce Pile’de yaşanan gerilimin ardından, herkesin endişelerine cevap veren ve herkes için olumlu bir sona varacak bir formül bulunması için her iki taraf ile ciddi görüşmeler için uygun zemin oluşması” olduğunu söyledi.
Türk tarafının temsilci/elçi atanmasına karşı duruşunu defalarca ortaya koymasına rağmen, ‘ümit verici’ ikinci işaretin, “BM temsilcisi atanması konusunda bazı gerçek hareketler olabileceğine dair göstergeler olduğunu, böyle bir şeyin olguları değiştireceğini” söyleyen Stewart “müzakerelere dönüş yolu uzun ve karmaşık olmaya devam ediyor ancak sürekli bir diyaloğun başlaması için adanmış bir temsilci olması kritik bir ilk adım olabilir” dedi.
Stewart, Gazimağusa Belediyesi ile sözde “Maraş Belediyesinin” geçen hafta düzenlediği Türkiye’nin adadaki varlığını protestoya yönelik ‘anti-işgal’ ortak etkinliğini de üçüncü ‘ümit veren’ işaret olarak gösterdi
Taraflar arasında olumlu hiçbir gelişme yok iken, ‘ortak zemin’ bulmanın imkânsızlaştığı bir dönemde, ‘ümit verici işaretler var’ diye algı yaratmaya çalışan, yaşanmakta olan tüm olumsuzlukların ve kutuplaşmanın bilincindeki Türk ve Rum halklarının aklı ile oynamaya kalkışan, yalan söyleyen Stewart’a tepki vardır. Kısaca belirtmem gerekirse Stewart rüya görmekte, gerçekleri gizleyerek yalan söylemekten çekinmemekte, müzakerelere kaldığı yerden yeniden başlansın diye kılıktan kılığa girmektedir. Stewart’ın umut bezirgânlığına soyunmasının kimseye faydası olmayacaktır. Rumların diğer bir destekçisi de üyesi oldukları Avrupa Birliği’dir. Avrupa Parlamentosu’nun(AP) yakın zamanda Türkiye aleyhine aldığı kararlar ve Güney Kıbrıs’taki 1 Ekim Bağımsızlık törenine katılmak için adaya gelen Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola’nın söyledikleri yenilir yutulur değildir. Metsola ve AP’nin Türkiye ve KKTC aleyhtarı söylem ve eylemlerine önümüzdeki yazılarımda detaylı bir şekilde değineceğim. Bu aşamada tek cümleyle vurgulamam gerekirse, Rum’a destek veren AB, ABD ve BM cephesine karşı en güzel cevap KKTC’nin süratle tanınması olacaktır.