2007'nin İzzet Paşa çıkmazı; Tespit ve çözüm!
2003 yılında Harp Akademileri’nde yapılan Küreselleşme Sempozyumu’nda Gürcistan’dan Dr. Büyükelçi Aleksander Rondeli, “Adeta mutasyon geçiriyoruz. Büyük bir ülkeydik, küçük ülkeler haline dönüşüyoruz” demişti.
Prof. Dr. Füsun Ansava ise küreselleşme ile birlikte ulusal devletin içinin boşaltıldığını hatırlatarak, “Demokrasi, ulusal devlet içinde oluşan bir olgudur. Ulusal egemenliği ortadan kaldırırken yerine konulan AB egemenliğinin demokrasi ve meşruiyet açısından sorgulanması gerekir. AB, genişleme politikasını bile güvenlik politikasının ışığında sürdürüyor” diyerek demokrasi havarilerine ne konumda olduklarını göstermişti.
Hani bugünlerde “Atatürk ilkelerinde demokrasi yoktur” diyen AB’ciler var ya!
* * *
Mustafa Kemal Paşa, 6 Mart 1922’de Meclis gizli oturumunda yaptığı konuşmada Türkiye açısından aşağı yukarı bugüne benzeyen tabloyu anlatırken şöyle demişti:
“Türkiye’yi imhaya müteşebbis olanlar Türkiye’nin imhasında menfaat ve hayat görenler münferit kalmaktan çıkmışlar, aralarındaki menfaatleri denkleştirerek birleşmişler ve ittifak etmişlerdir. (....) En nihayet Türkiye’yi ıslâh etmek, Türkiye’yi medenileştirmek gibi birtakım görünüşteki vesilelerle, bahanelerle, Türkiye’nin dahili hayatına, dahili idaresine girmişler ve nüfuz etmişlerdir. Böyle müsait bir zemin hazırlamak kudretini, kuvvetini kazanmışlardır.
Halbuki efendiler; bu kudret ve bu nüfuz Türkiye ve Türk halkının mevcut olan ilerleme cevherine zehirleyici ve yakıcı bir sıvı ilave etmiştir. Bunun tesiri altında olmak üzere milletin ve bilhassa yönetenlerin zihinleri tamamen bozulmuştur. (....) İşte Türkiye bu fikir yanlışıyla, bu zihniyet yanlışıyla malûl olan bir takım yöneticiler yüzünden her saat, her gün, her asır biraz daha çok gerilemiş ve daha çok düşmüştür. Efendiler bu düşüş, bu gerileme yalnız maddiyatta olsaydı hiç bir ehemmiyeti yoktu. Ne yazık ki, Türkiye ve Türk halkı ahlâken düşüyor! (....)
* * *
Efendiler; bu düşüşün ortaya çıkışı korku ve acz ile başlamıştır. Türkiye’yi yönetenler, devleti, atıl çekingen bir halde tutuyordu. Mütereddit ve korkak idiler. Türk mütefekkirleri adeta kendi kendilerine hakaret ediyordu. Diyorlardı ki, biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur. Bizi kayıtsız şartsız canımıza, tarihimize, mevcudiyetimize düşman olan ve düşman olduğuna hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara vermek istiyorlardı. Onlar bizi idare etsin diyorlardı.
Buna en yakın misal olmak üzere İzzet Paşa’yı hatırlatmak isterim. Malûmu alinizdir ki, Balkan Muharebesi’ni müteakip, vicdanı, kafası zayıf olanlar bu milletin artık hayat ve kurtuluş bulamayacağına kâni oldular. Bunların başında İzzet Paşa vardı. İzzet Paşa o zaman dedi ki; biz kendi kendimizi adam ve insan edemeyiz. Biz kendi kendimizi ıslâha muktedir değiliz. Dolayısıyla kayıtsız, şartsız bir ıslâh heyeti getirelim ve onlara mevki verelim ve onun seçimi olan Liman Von Sanders’in riyaseti altında bir takım ıslâh heyeti getirmiştir, milletimizin başına.
* * *
Efendiler; Türkiye’yi bu tuttuğu hastalıklı yollardan tükenişe ve yok olmaya sevk eden bu vadiden kurtarabilmek için bütün alimlerin keşfedebildikleri bir hakikat vardır. O da Türkiye’nin fikir hayatını yeni bir imanla istila etmek lazımdır. Yani Türkiye çıkmazında hükümet teorisini değiştirmek lazım idi. Milleti düştüğü felaket çıkmazından kurtarabilmek için millete benliğini tanıtarak, haysiyetini tanıtarak, hayat ve bağımsızlığını kurtarmak için uğraşmaya kabiliyetli olduğunu anlatmakta yeni bir maneviyatın gelişmesi lazım geliyordu. Bu maneviyat ise hükümet teorisinin aslen değiştirilmesi ile mümkün olabilir.”
Bugünkü durum da aynı olduğuna göre, çözüm de aynı değil midir?