Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

Zorda kalan sadece Mısır mı?

Ekonominin endeksli olduğu Avrupa krizinin tetiklemesiyle; vurgun, soygun ve işsizliğe başkaldıran Tunus’ta, zalim diktatörün ülkeden kaçmasıyla, şimdilik sokağın öfkesi yatışmışa benziyor. Şimdilik diyoruz, çünkü üretmeyen, turizme ve borca dayalı bir ekonominin, canlandırılması kolay değil. Devleti yönetmeyi, fakir halkı soymak, yakınlarını ve belli bir sınıfı zengin etmek ve insanları baskı altında tutmak olarak gören zihniyet ülkeye yerleşmiş ise, derdin kaynağı burada demektir.
Tunus’taki ayaklanma, bir ölçüde diğer Müslüman Arap ülkelerine de sıçradı. Ama bütün Orta Doğu’yu, hatta dünya dengelerini etkileyecek olanı Mısır’da ortaya çıktı. Mısır’ın tarihi, büyüklüğü, konumu ve yapısı farklı olmakla beraber, halkı sokağa döken sebepler, en azından görünüşte Tunus’a çok benziyor. Arka planda görülmeyen güç odakları var mı, varsa bunları niyeti ve hedefi nedir bilmiyoruz.
Mısır’ın yapısı hakkında bir bilgi daha verelim. Değerli dostum fikir ve bilim adamı İskender Öksüz beyden dinlemiştim. Bir İngiliz kaynağında okumuş; “Mısırlıların Türk olmadıklarını anlatmak için yüz yıl uğraştık” diye hayıflanarak yazıyormuş. Böyle olması normal değil mi? 9. Asırdan itibaren kurulan Türk-İslam devletlerini hatırlayalım: Tolunoğulları (875-905), Ihşidiler/Akşidler (935-969), Eyyubiler Devleti (1171-1252), Devleti Türkiyye /Memluk Devleti (1250-1517) Osmanlı/Kavalalı (1517-1882)
Mısır’ın büyük şehirlerini saran ve haftası dolan isyan hareketlerinin, maalesef iç çatışmaya, kardeş kavgasına dönüştüğü görülüyor. Çok üzücü ve düşündürücü olan bu gidişin nereye varacağını kestirmek de mümkün değildir.

***


Gelişmeler nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, bazı Körfez, Sudan, özellikle Türkiye, İsrail, hatta emperyal güçlerin bundan çok ciddi şekilde etkileneceğini söyleyebiliriz. İran, Suriye, Irak ve Lübnan gibi bazı ülkelerin durumu ise, daha farklı bir kategoride ele alınmalıdır.
Orta Doğu’da İran ve Arap devletlerinin, genel olarak Sünni ve Şii ekseninde pozisyon aldığını kabul edip analizi buna göre yaparsak, muhtemel tablo şöyle olabilir:
Saddam rejimi yıkılınca, İran’ın önü ciddi olarak açılmıştı. Bugün İran, Suriye, Şii Hizbullah örgütü, hatta Müslüman Kardeşlerin Hamas’ı ile tam bir dayanışma gücü meydana getirmiştir. Lübnan’a saldıran İsrail, askerî bir çatışmada ilk defa yenilmiştir. Bu gelişme İran’ın prestijini ziyadesiyle artırmış, yine nükleer enerji ve silah yapımı konusunda, ABD ve batıya kafa tutması, ambargolara rağmen geri adım atmaması, İran’ın bölgedeki komunu daha da güçlendirmiştir.
Bu gelişmenin, Şii unsurları da içeren Körfez ülkelerinde, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün’de derin bir güvenlik endişesi yarattığını biliyoruz. Bu ülkelerin “Sünni Hilâli” adı verilen bir ittifak oluşturmaya çalıştıkları, ABD’nin İran’a karşı askeri müdahalede bulunmasını teşvik ettiklerini, basına yansıyan bilgilerde görüyoruz.
Bu manzara karşısında Mısır’daki olayları değerlendirmeye çalışalım. Eğer Hüsnü Mübarek yönetimi yerini korursa; ya ABD-Batı-İsrail ekseninde, İran’a karşı olan politikasını devam ettirecektir. Veya iç dengeler ve ABD ile bozulan ilişkiler sebebiyle, bu politikayı askıya alacaktır. Bu tutumun Gazze direnişini tetikleyeceğinde, İsrail’i zora sokacağında şüphe yoktur. İran’ı ise memnun edecek ve nüfuzunun bölgeye daha da yayılmasına imkan verecektir. Adı geçen Sünni devletlerin endişelerini arttıracağı için, ABD’ye daha da fazla yanaşmaya çalışacaklarını düşünmek lazım. Bölgenin her noktasında bulunan ve gelişmeleri çıkarlarına göre ayarlamaya çalışan emperyal güçlerin aktivitesini artıracağını beklemek gerekir.
Eğer Hüsnü Mübarek rejimi devrilirse, yeni yönetimin önünde de, aynı alternatifler vardır. Kısaca, ya ABD-Batı-İsrail çizgisinde, “Sünni Hilâli” ittifakı içindeki siyaset sürdürülecek veya İsrail’e ve destekçilerine karşı, Hamas-Hizbullah-Suriye-İran cephesine kayılacaktır.
Her iki ihtimalde de gelişmelerin, yukarıdaki değerlendirmeler çerçevesinde olacağı anlaşılmaktadır. Bu yeni dönemde, taş yerinden oynadığı için, İran ve müttefiklerinin dışındaki bütün ülkelerin daha zor durumda kalacağını değerlendirebiliriz.
Bu denklemde Türkiye’nin zor durumda kalacağını, bölgede üstünlüğün İran’a geçtiğini kabul etmek zorunda kalacağını söylemeliyiz.

Yazarın Diğer Yazıları