Zihniyet bu ise!
El Cezire muhabirinin Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evinde ayakkabı kutuları içinde bulunan paralarla ilgili sorusuna Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “O paralar Halk Bankası’nın parası değil. Yolsuzluk dendiğinde şunu anlarım; devletin kasası soyuluyor mu soyulmuyor mu?” cevabını vermiş.
Görülüyor ki para-pul işlerinde Başbakan’ın normal insanlardan çok farklı bir zihin yapısı var.
Daha önce de, “kara para” için, “Kara para neye göre kara para! Para bankaya girip çıkıyorsa kara para diyemezsiniz” demişti.
Başbakan’a göre Halbank Genel Müdürü’nün evindeki ayakkabı kutularında bulunan milyon dolar ve eurolar banka kasasından alınıp eve götürülmediği için “yolsuzluk” kokusu içermiyor. Velev ki, o kutuların içini para ile dolduran iş adamları devletin işlerine bu paralar karşılığı bulaşmış ve ayakkabı kutuları içerisine doldurdukları bu dolarlar vesilesiyle ellerini devletin içine sokmuş olsalar bile...
Konu ile ilgili “Tape”ler kamuoyuna yansıdığında hükümet cenahı bunun imam hatip lisesi inşası ve yurt dışındaki bir üniversite için yapılan bir bağış olduğunu ileri sürmüş, yakında makbuzlarını ibraz edeceklerini açıklamışlardı. Kamuoyu o makbuzları o gün bugündür bekliyor, amma ortada makbuzun m’si bile yok. İktidarın böyle bir zihin kontrol alışkanlığı var. Aleyhlerinde bir bilgi, bir belge çıktığında bunun aslında öyle olmadığını, bunu ses, evrak ve görüntü belgeleri ile çok kısa süre içerisinde ispatlayacaklarını söylüyor; sonra konuyu bir daha ağızlarına almayıveriyorlar.. Bir hayırsever eğer bağış yapacaksa gider yaptıracağı caminin Cami Yaptırma Derneği’ne, bağışlayacağı üniversitenin de Mütevelli Heyeti’ne bağışını yapar. Bir banka müdürünü niye araya soksun? Nitekim bahsi geçen üniversite rektörü böyle bir bağıştan haberlerinin olmadığını ve hiçbir bağışın kayıt dışı kabul edilmediğini söyleyiverdi.
Biz bu işleri Deniz Feneri bağışlarının yurtdışı ayağının başına gelenlerden ve bu işin peşine düşen savcı ve hâkimlerin başına gelenlerin pişmiş tavuğun başına gelmeyişlerinden ne anlama geldiğini biliyoruz. O işleri aklamak için oynanan makbuz tiyatrolarını da unutmuş değiliz.
Sayın Başbakan’ın “Bankacılık sistemine giren para, kara para olmaktan çıkmıştır” görüşü herhalde cümle gelişmiş ülkelerin Mali Suçları Araştırma Kurulları tarafından ibretle karşılanmıştır. Sayın Erdoğan’a göre insan ticareti, organ ticareti, esrar-eroin alıp satma, göçmen ticareti, beyaz kadın ticareti, hırsızlık, gasp ve bilumum kirli işlerden elde edilen para bir şekilde bankaya girdi mi o para artık kara para olmuyor, bu nasıl iş?
Böylesine zifiri karaları banka deterjanı aklıyorsa yeryüzünde o paraları aklayacak bir banka her zaman bulunur ve kötü işler, kötü kişiler, yeryüzünün hâkimi olur...
Bu düşüncenin Türkiye’yi yönetiyor olması ülke adına gerçek bir talihsizliktir. Daha büyük talihsizlik ise, insanımızın önemli bir kesiminin “Bunlar Müslüman’dır” diyerek bu anlayışa desteklerini sürdürmeleridir. Evet, onlar Müslüman’dır amma yaptıkları işler kimi hacılar hocalar fetva verseler de asla “İslâmi” değildir. İslâm’ın “kara parayı banka ile aklamayı” onaylaması mümkün mü?
Bırakın kara parayı ak görmeyi, İslâm ve Müslüman’la “banka”nın yan yana gelmesini helâl görmek bile insanı nerelere götürür, Diyanet’in Fetva Makamı’na bir soruversin din kardeşlerimiz; biz daha ne diyelim...
El Cezire muhabiri Erdoğan’la yaptığı bu röportajdan nasıl bir yorum yaptı doğrusu onu da merak etmiyor değiliz...