​​​​​​​Yüzde 50+1'den vazgeçmek neden çok önemli?

Kimi iktidar sözcüleri tarafından gündeme getirilen 'yüzde 40+1' meselesinin eleştiri konusu yapılması anlaşılır gibi değil…

Hangi sebepten kaynaklanırsa kaynaklansın, isterse iktidarın tekrar seçilmek üzere kurguladığı manevra olsun, bu durum Türkiye için en ideal olmasa da 'yüzde 50+1'den çok daha avantajlı…

Çünkü mevcut sistem PKK'ya ve onun siyasî uzantılarına yeni söz ve uygulama alanları açma riski taşıyor… PKK ve siyasî uzantılarının farklı kesimlerle pazarlık gücünü yükseltiyor…

Ülke yönetme barajını yüzde 50'ye yükselten anayasa değişikliği çok büyük bir riskti… Bizler 'hayır' diye çırpınsak da maalesef kabul edilmişti… Üstelik kampanya sırasında 'hayır' diyenler, 'PKK'yla, IŞİD'le, FETÖ'yle, DHKPC'yle aynı çizgide olmak'la suçlanmıştı…

Kaderin garip cilvesi, bu suçlamayı yapanlar, İstanbul seçimlerinde, devletin ajans ve televizyonu aracılığıyla Öcalan kardeşlerden yardım dileyecek hâle gelecekti!.. Sonuç alamamış olsalar da, bundan sonraki seçimlerde yüzde 50+1'i yakalamak isteyecek olan farklı parti veya ittifakların PKK ve siyasî uzantılarıyla işbirliğine veya pazarlığa girmeyeceklerinin hiçbir garantisi yok…

Kimse kırılmasın ama soralım: Bu anlamda hangi siyasî odak ve kuruma ne kadar güvenilebilir?

***

Millete ve devlete atılan en büyük kazık, 16 Nisan referandumuydu… Bu referandumla, PKK'nın siyasî çizgisi HDP ve bundan sonra ortaya çıkabilecek siyasî türevlerin pazarlık gücü yükseltildi... PKK'nın HDP üzerinden kontrol ettiği oyların masanın üzerine konulabileceği ortam oluşturuldu… Referandumla çıta yükseğe çekilince, bundan sonraki bütün seçimler bir anlamda PKK'nın pazarlık, tehdit ve şantajlarına açık hâle getirildi...

Yeni anayasanın iddiası 'koalisyonsuz Türkiye'ydi… Bu iddia derhal çöktü… Bugün iktidar da muhalefet de koalisyonlardan oluşuyor…

Ne deniyordu referandum öncesi kampanyada: "Yeni anayasayla ülkede kararlar çok daha hızlı alınacak, prangalardan kurtulacağız, istikrar olacak, koalisyonlara bir daha dönülmeyecek, güçlü yönetimler ortaya çıkacak…"

***

Somut örneklerden gidelim… İstanbul seçimlerinde fiilen yüzde 50 şartı olmasaydı ve partiler kendi başlarına, ittifaksız şekilde seçimlere gitseydi, AKP adayı Binali Yıldırım seçime 15 gün kala koşa koşa Diyarbakır'a gider 'Kürdistan'lı, Lazistan'lı' mesajlar verir miydi?

Bunun seçim kazanmaya yetmediği anlaşılınca, bu defa kamu imkânları seferber edilip, TRT Osman Öcalan'ın kapısına, Anadolu Ajansı da Abdullah Öcalan'ın mesajına memur edilir miydi?

Burada "Yaptılar ama sonuç alabildiler mi?" denilebilir… Bu tamamen şartlarla ilgili bir durum ve yarın olmayacağının hiçbir garantisi yok… Tam aksine sistem bir mahkûmiyet getiriyor, kendilerine meşrû bir gerekçe oluşturabilecek herkese alan açıyor…

***

Elbette Türkiye için daha uygun olanı kesinlikle parlamenter sisteme dönmek… Çünkü mevcut sistem, denetlenemeyen, hesap sorulamayan, ortak aklı işletmeyen ve tek kişinin iki dudağının arasına ülkenin mukadderatını bırakan bir işleyiş doğurdu… Vaat ettiği sahte cennet hızla çöktü… Bu çöküşe giydirilen 'üst aklın oyunları, Batı bizi kıskanıyor, dış güçlerin komplosu' türünden edebiyat artık umulan karşılığı bulmuyor…

Şimdi yüzde 50+1'i tutturmakta zorlanacağını bilen siyasî irade, hükmünü sürdürebilmek için farklı çıkış yolları arıyor olabilir… Burada muhalefete düşen, iktidarın bu arayışını fırsat bilip, ülke için bir 'rahmet' çıkarmaktır…

Parlamenter sisteme dönüş öncelikli olmak üzere, olmadığı takdirde yüzde 40+1 de tartışılabilir, kabul edilebilir… Her ikisi de mevcuttan çok daha iyidir ve PKK ile onun kontrol ettiği gücü 'pazarlık alanı'nın dışında tutar…

Düne kadar sonuç alma uğruna siyasetin teröristler önünde düştüğü aciz durumlar, her şeyi anlatıyor aslında…

Yazarın Diğer Yazıları