Yüz kızartıcı suç; Hüseyin Üzmez ve Can Dündar!
Hüseyin Üzmez’in bir kız çocuğuna yönelik cinsel istismar suçundan tutuklanıp yargılanması konusu bütün basında yoğun şekilde tartışılıyor. Tartışma, İslam ahlâkından bahseden bir kişinin, şeytani bir eylemde bulunmaktan tutuklanması, gazetesinin ise mahkeme sonuçlanana kadar hakkında bir karar vermemesinden büyüyordu. Derken Adli Tıp Kurumu’nun, mağdur çocuğun fiziksel veya psikolojik tahribata uğramadığına dair rapor vermesi üzerine sanığın tahliye edilmesi, kamu vicdanını yaraladığı için olay daha da büyüdü, siyasallaştı!
* * *
Türk hukukunda bu tür suçlar “yüz kızartıcı suç” kapsamına girer. Anayasa’da, Milletvekili Seçimi Kanunu’nda, Devlet Memurları Kanunu’nda, Hakimler ve Savcılar Kanunu’nda, Avukatlık Kanunu’nda, Bankalar Kanunu’nda, Sigorta Murakabe Kanunu’nda yüz kızartıcı suçlardan bahsedilmektedir.
Milletvekili, hakim, savcı, avukat, devlet memuru, bankacı, sigortacı olabilmek için yüz kızartıcı suç işlememiş olmak gerekir.
Adli Sicil Kanunu da yüz kızartıcı suçları, af sonucu adli sicilden çıkarılabilecek suçlar dışında tutmuştur.
Irza tasaddi, sarkıntılık, kız, kadın ve erkek kaçırmak, fuhşa tahrik, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, hileli iflas suçları yüz kızartıcı suçlardandır!
* * *
Yüz kızartıcı suç kavramı, toplumun namus, şeref, haysiyet algılaması ile ilgilidir.
Peki, namus, şeref ve haysiyet sadece cinsel ahlâk ve para ile mi ilgilidir?
Bir milletin tümüne veya o milleti tarihi anlamda temsil kabiliyetine sahip olan kişilere karşı işlenmiş fiiller de yüz kızartıcı değil midir?
Bir ülkenin kurucu başkanını kötüleyerek psikolojik operasyon yapmak, yüz kızartıcı bir eylem değil midir?
Denilebilir ki, yüzü kızaracak bir kişi zaten bu tür suçları işlemez!
Pek öyle değil!
Toplum, yüz kızartıcı türden suçları işleyenlere ağır tepki gösterir. Cezaevinde bile diğer mahkumlar, ırza tecavüz suçlularını anasından doğduğuna pişman eder.
Toplum, kendi değer yargılarını sinsice yok etmeye çalışan, tarihi çarpıtan kişilerin eylemleri konusunda ise duyarsızlaştırılmıştır. Bu duyarsızlığa sebep olan kurumların başında yazık ki gazeteler ve televizyonlar gelir.
Çünkü bu tür suçlar, itibarı yüksek kurumlar adına, düşünce özgürlüğü ve basın özgürlüğü istismar edilerek ve sinsice işlenir. Kanunda bu tür suçlar yeterince tanımlanmamıştır. Kanunsuz suç olamayacağı için de cezasız kalırlar!
* * *
Bu tür suçları işlemeye eğilimli çevreler, “Türklüğe hakaret” kavramını TCK 301’den kaldırabilmek için bir kaşık suda fırtınalar kopardı ve sonuç da aldı!
Fakat bana sorarsanız, milli vicdanı göz önüne alırsak, Atatürk’ün manevi hatırasına tecavüz eden Can Dündar, küçük bir kız çocuğuna yönelik cinsel istismar suçunu işlemekten sanık Hüseyin Üzmez’den daha masum değildir!
Üstelik bu operasyon ilk vukuatı da değildir!
“Ata” olarak kabul edilen kişinin şeref ve haysiyetine yönelik saldırı, milletin şeref ve haysiyetine bir saldırıdır. Dolayısıyla bu suçu işleyenin şeref ve haysiyetine yönelik hukuki veya mesleki bir yaptırım şarttır. Onun yaptığı iş de yüz kızartıcıdır ama mesela Yaşar Büyükanıt gibi bir kişi bile Atatürk’ü küçültmeye çalışan bir filmi beğendiğini söylerse, konu tartışmalı hale gelir!
Dolayısıyla artık kimsenin yüzü kızarmaz!
Sahi bir de “inancı kötüye kullanma” suçu var değil mi?
İnancı kötüye kullananlar ne olacak?