Yönetim felsefesi: "Gönlüm razı olmadı!"

Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak yaptığı açıklamada, "Sağlık Bakanlığımızın önerisi ve İçişleri Bakanlığımızın genelgesi ile bu hafta sonu da 15 ilimizde sokağa çıkma sınırlaması uygulanacağı ilan edilmişti. Fakat vatandaşlarımızdan aldığımız değerlendirmeler, bizi kararı yeniden gözden geçirmeye yöneltti. Tek amacı hastalığın yayılmasını önlemek ve vatandaşımızı korumak olan bu kararın, farklı sosyal ve ekonomik sonuçlara yol açacağı anlaşıldı. 2,5 aylık bir aradan sonra yeniden günlük hayatını düzenlemeye başlayan vatandaşlarımızın sıkıntıya düşmesine gönlümüz razı olmadı" diyerek yasak kararını iptal etti.

***

Erdoğan'ın bu sözleri, Türkiye'de önemli kararların nasıl alındığını göstermesi bakımından önemlidir. Hani, bilimsel makalelerde, yazının girişinde "anahtar kelimeler" belirtilir ya Erdoğan'ın sözlerinde de anahtar kelime, "gönlüm" dür! Bu kelime, Erdoğan'ın yönetim anlayışının şifresi gibidir. Oysa bir ülke yönetiminde, "gönlüm razı oldu" veya "olmadı" gibi bir anlayışa yer yoktur. Zira demokratik devletlerde yönetim felsefesi, hukukun üstünlüğüdür. Gönlünüz, bazen doğru yolu gösterebilir ama esas olarak hukukun üstünlüğünü rehber kabul etmemişseniz sizi yanıltabilir de... Zira gönül, hukukla sınırlı değildir! Hukuk zaten, iktidarda olanların gönlünden geçenleri sınırlandırmak için vardır!

Peki parlamenter sistem sürseydi ve Erdoğan yine başbakan olsaydı, durum değişir miydi? Meral Akşener'in belirttiği gibi "bu komiklikler" yine yaşanır mıydı? Erdoğan, gönlü nasıl isterse öyle karar verirdi ama parlamentodaki tepkileri dikkate almak zorunda kalırdı. Bugün parlamentonun, yasama görevini yapabildiği söylenemez. Ülke, Erdoğan'ın paşa gönlüne göre yönetilmektedir.

***

Erdoğan, "gönlüm razı olmadı" sözünü 19 Mart 2015'te de Harp Akademileri Komutanlığı'nda yaptığı konuşmada kullanmış ve Ergenekon, Balyoz gibi davaları kastederek "Bu operasyonlarla şahsım başta olmak üzere, tüm ülke yanlış yönlendirildi, aldatıldı" demişti…

Erdoğan "Samimiyetle ifade ediyorum; eski Genelkurmay Başkanımız başta olmak üzere, birlikte mesai sarf ettiğim için yakından tanıdığım pek çok komutanın tutuklanmasına şahsen gönlüm hiçbir zaman razı olmadı. Tereddütlerimi, itirazlarımı o dönemde bu işin sorumlularına ifade ettim, hatta kamuoyu önünde de dile getirdim.

Ama o zaman önümüze konan, ancak çoğunun sahte ve çarpıtılmış olduğu daha sonra ortaya çıkan belgeler, bilgiler karşısında, hukuka saygı gereği, yapacak bir şeyimiz kalmadı." diye konuşmuştu.

Aynı konuşmada "Kurumlarımızın içinde örgütlenmiş, güçlü medya desteğiyle teçhiz edilmiş bir yapının, Türkiye'yi ele geçirmek için yürüttüğü bir kumpasa, bir darbe teşebbüsüne hep birlikte maruz kaldık" ifadelerini de kullanmıştı. Darbe girişimi olarak 17-25 Aralık 2013 operasyonlarını kastediyordu.

Oysa bu yapının ülke için çok ciddi bir tehdit olduğu, 2004 yılında Milli Güvenlik Kurulu kararı ile tespit edilmiş ve kendisine de bildirilmişti. Ancak, o günlerde cemaati "aynı menzile giden bir grup" olarak kabul ettiğini sonradan ifade ettiğine göre "tasfiye" yönünde henüz gönlü razı olmadığı ve "bu davaların savcısıyım" dediği için MGK kararını rafa kaldırmıştı.

Bu gönülsüzlük, Türkiye'nin karşısına 15 Temmuz 2016 darbe girişimi gibi bir fatura çıkaracaktı...

CIA'nın kullandığı bir cemaat, iktidarın bilgisi dışında, orduyu, yargıyı, emniyet teşkilâtını ve üniversiteleri ele geçirebilir miydi?

***

Bugün, Murat Ağırel, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan gibi gazeteciler, hukuka uyulduğu için mi hapistedir? Veya Enis Berberoğlu, hukuka uygun bir karar verildiği için mi milletvekilliği düşürülerek hapse atılmıştır?

Yoksa gönlünüz buna razı olduğu için mi?

Yazarın Diğer Yazıları