YÖK öğrencisine Cengiz Kurtoğlu dinletiyor
YÖK (Yüksek Öğretim Kurumu) 199 üniversiteyi değerlendirdiği 2022 yılına ilişkin raporunu yayınladı. Rapor akademinin çatısının nasıl çöktüğünü, enkaz haline geldiğini gözler önüne seriyor.
Eğitim sisteminin nasıl yerlerde süründüğünü insanın yüzüne tokat gibi çarpıyor adeta. İşin ilginç tarafı ise YÖK, böyle bir rapor hazırlamasına rağmen durumun düzelmesine ilişkin ne yapıyor?
Rapora göre, üniversitelerimizde öğrenciye okuyacak kitap yok. Öğrenci başına ortalama basılı 7,22 kitap düşüyor.
Elektronik yayınlara bakalım bir de onun ortalaması da 77. Yani üniversitelerimizde yeterince akademik araştırma ve yayın yapılmıyor maalesef.
Eeee akademik çalışmalar literatür duvarına hapsedilirse, akademiye yenilik getirecek çalışmalar kıskançlık nedeniyle hakemler tarafından reddedilirse olacağı bu.
Akademik makaleler dergi kurallarına hapsedilir, nokta virgül nedeniyle reddedilirse olacağı tam da bu.
Çalışmaların akademiye ve literatüre getireceği yenilikten ziyade 1920’den kalma literatüre bağlı kalman istenirse olacağı tam da bu.
Diğer taraftan YÖK’ün raporuna göre, 2021 yılında 100 devlet üniversitesinde öğrenim gören 4.262 öğrenci YÖK 100/2000 Doktora Programı kapsamında burs almış.
Yine aynı YÖK’ün resmi rakamlarına göre, 2021-2022 yılları arasında eğitim gören doktora öğrencisi sayısı ise 109 bin 540.
109 bin 540 öğrencinin sadece 4 bin 262’si sadece bu burstan faydalanabiliyor. Onlarda belirlenen öncelikli alanlarda doktora eğitimi alabilirse tabi.
Bunların aldığı burs ise sadece 3 bin 825 TL. KYK’nın doktora burs ücreti ise 3 bin 500 TL.
Yine YÖK’ün raporuna göre, 189 üniversite içinden TÜBİTAK tarafından desteklenen ulusal ve uluslararası proje sayısı ise yalnızca 20 bin 097. 10 üniversitede ise bu araştırma bursundan faydalanılmamış.
Düşünün İstanbul’da doktora yapan bir öğrencisiniz ve yaşınız 25’i çoktan geçmiş, 30’a dayanmış, belki de geçmiş.
Akademik araştırmalar yapayım topluma ve geleceğe faydalı olayım diye bir doktora programına girdiniz.
Şanslıysanız burs aldığınızı da varsayalım. Alacağınız burs 4 bin TL bile değil!
Yani alacağınız bursla İstanbul’da kiralık bir eve bile çıkamazsınız.
Hadi evi geçtim, İstanbul’da oda kiraları 3 bin 500 TL’den başlıyor.
Belli ki bu parayla geçinemeyeceksiniz, mecburen bir işe girip çalışıyorsunuz.
Bu ekonomide alacağınız ücret asgari ücret. Hadi bilemedin bin lira daha fazlası.
Sabah kalkacaksın işe gideceksin, patronu zengin edeyim diye didinip duracaksın, yöneticilerinin gereksiz kaprislerini çekeceksin. Akşam eve gittiğinde de akademik çalışmalar yapacaksın.
Bunların hepsini başardın diyelim. Çalışmanı akademik dergilere göndereceksin, virgülü hatalı, noktası yanlış diye çalışman reddedilecek.
Belki de hiçbir kusuru olmayan makalen akademik kıskançlık nedeniyle dergi hakemi tarafından reddedilecek ve çalışmana benzer bir araştırma kendisi tarafından yapılacak kim bilir!
İşin yanlışı en başta yapılıyor. Her yere üniversite açıldığı gibi doktora ve yüksek lisans programlarının da öğrenci sayısı artırılıyor.
Sayılarla gururlanma alışkanlığımızdan kurtulamadık gitti.
2020 verilerine göre Avrupa’da en fazla doktora öğrencisi 182 bin 778 ile Almanya’da.
İkinci kim mi? Tabii ki 137 bin 173 doktora öğrencisiyle Türkiye.
Fransa, İspanya, İsviçre, İsveç, Norveç, Danimarka, Avusturya ve niceleri hepsini ezdik geçtik Allah’ın izniyle!
Peki nitelikte ne durumdayız bir de ona bakalım.
Bu ülkelerden herhangi birinde bir çalışma yayınlatmaya kalkın bakalım yayınlatabiliyor musunuz?
Türkiye’de yapılan hangi çalışma dünyada dikkate alınıyor bir bakın bakalım?
Bu ülkelerde üretilen bilimsel çalışmalar dünyaya yön verirken sen, seni 1920’lerin literatüründe boğmaya çalışan kıskanç akademisyenlerle boğuşuyorsun burada.
Tabii hepsini sabahtan akşama kadar ağız kokusu çektikten sonra eve gittiğinde dinlenme saatinde yapıyorsun.
Hadi hepsini yaptın diyelim, her şeye rağmen başardın ve mezun oldun.
Atama için dayı ara dur kendine, bulamayınca da aç Cengiz Kurtoğlu’ndan Yıllarım Boşa Geçti’yi sar başa dinle dur!