Yine aynı taktik

Ortalıkta Gezici mezici yok ama âdeta sipariş veriliyor!.. Bir de olmayan Gezicilere meydan okunuyor!..

Ülkeyi gerçek gündeminden koparmanın ve ilgisiz bir tartışmaya götürmenin yöntemi bu... Mümkün olduğunca düşmanlaştırma, korku salma ve bir tarafa sığınma psikolojisi yerleştirme... Sonra da pastadan alabildiğince payını alma...

Kimse düşünmesin, konuşmasın, tartışmasın, sadece ortalığı kaplayan endişelere göre hizalansın... Saf belirlesin, o safın kurşun askeri olsun... Hangi sistem böylesine 'korkutma tekniği'yle kendisini sürekli ayakta tutabilir?

***

Siyasi çıkar uğruna, karşıda kim varsa 'düşman gösterme' şeklindeki siyaset üslubu bu ülkeyi normalleşmekten alıkoyuyor, insanları cinnetin bir adım öncesine taşıyor... Kardeşlik duygusunun ve hukukun esirgendiği, herkesin birbirini 'zanlı' gibi görmeye başladığı anlayış, millî birliğimizi örseliyor...

Rakip siyasi anlayışı aşağılamak veya halkın gözünden düşürmek için onu 'terörist iş birlikçisi' şeklinde göstermek ve bunu tabana doğru yaymak, bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüklerden birisidir... Üstelik bunu yapanların 'teröristlerle el sıkışmaları' henüz hafızalarda dipdiri dururken!..

***

Referandum öncesinde, dönemin Başbakanı Binali Yıldırım "Başkanlık sistemine geçmezsek bölünebiliriz" korkusunu açıkça kürsüden yayıyordu... Korku yaymanın bereketini keşfetmişlerdi çünkü...

O vakit de eleştirmiştik: "Başkanlık olmazsa Türkiye'nin bölünebileceğini öğrenmemiz iyi oldu!.. İtibar etmemiz lâzım!.. Sonuçta bunu söyleyen kişi Umum Minibüsçüler Odası Başkanı değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı... Yani Türkiye'yi bölünmekten kurtaramayacak olan Parlamenter sistemin 'kâğıt üzerinde' bir numarası... Ona inanmayacağız da kime inanacağız?

Başbakan özetle diyor ki: Mezarlıkta gidiyoruz, ıslık çalın ıslık... Islık çalamayanlar da zurna taklidi yapsın!.."

Siyasette 'korkutarak mesafe alma teknikleri' klâsiktir aynı zamanda... 82 Anayasa kampanyası böyleydi meselâ... 'Hayır' oyu verecek olanlar ülkeyi eski günlere döndürmek isteyenlerdi!.. Olağanüstü hâl şartlarında kullanılan oyun rengi bile kahverengiydi... 'Evet' oyu ise beyazdı... 'Kötüler'in kahverengi oyu incecik zarfın dışından belli oluyordu...

'Korkutma' bizde geleneksel ata sporu gibidir... 1987'deki referandum öncesi korkutan bu defa Turgut Özal'dı... 80 darbesi sonrasında siyasi yasaklı hâle gelen liderlerin siyasi yasağının kaldırılması halka soruluyordu... 'Hayır' kampanyasının başındaki Özal, "Yasaklar kalkarsa Türkiye eski anarşi ve yokluk günlerine döner" propagandası yapıyordu...

Mevcut iktidar sahipleri de zaman zaman bu tekniğe başvurmuştu... "Bunlar sağ-sol diye bölünmüşler, devamlı çatışırlardı, biz ise okulumuza giderdik" şeklindeki bıktırıcı tekrarlar, "Bunlar kandan beslenenler, morg bekçileri, şehit istismarcıları... Fırsatı yakalasınlar yine aynısını yaparlar" şeklinde tamamlanmıştı... (Fatiha bilmezleri 'şimdilik' tutanaklardan çıkardık... 'Çözüm süreci' gibi o da buzdolabında!)

***

Ne tuhaf bir ironiydi değil mi? Parlamenter sistemle ülke bölünüyorsa, "Bu sistemin en tepelerinde yıllardır tek başınıza sizler vardınız, hesap vermeyi düşünür müsünüz?" sorusu kimsenin kafasını kurcalamayacak!..

Bu nasıl bir sorumluluk duygusuydu? Halk Parlamenter sistemin devamında karar kılmış olsaydı bölünmeyi onaylamış sayılacaktı, bu hesaba göre!..

Başkanlık sistemine karşı çıkanlar bölünmeye 'evet' demiş, Başkanlık sistemini destekleyenler ise üniter yapıya sahip çıkmış olacaklardı!..

***

Şimdi seçimler yaklaşıyor ya taktik yine aynı... Ülke 'mavi kuvvetler' ve 'kırmızı kuvvetler'den ibaret!.. Bu siyasetin bereketinin farkına vardılar, tadını aldılar çünkü!.. Orta ve uzun vâdede ülke kaybediyormuş, 'kardeşlik hukukumuz' zedeleniyormuş, çok da önemli değil galiba!..

Yazarın Diğer Yazıları