Yeni Türkiye ve ABD’nin seçimi!
“Genel seçimler için siyasi partiler, adaylarını tespit ederek Yüksek Seçim Kurulu’na teslim etti” diyoruz.. Aslında dört seçmenli seçim yapıldı. CHP’de bazı illerde önseçime gidildi ama delegeleri de üyeler değil, yönetim belirlediği için bunun fazla bir değeri yok. Yine aday adaylarının parti meclisi tarafından oylanmasının da bir anlamı yok. Çünkü hepsini oraya getiren de genel başkandır!
CHP’deki tasfiye ve gençleştirme operasyonu daha çok konuşuluyor. AKP ise ilk defa CHP’ye karşı markaj politikası uygulamak zorunda kaldı, sahiller için tedbir aldı. Yandaşı ile candaşı ile bütün basın CHP’yi tartışmak zorunda kaldı. Bu da seçim sonuçları için önemli bir gösterge.
***
“Yeni CHP” diyorlar ama Baykal ve Önder Sav ekipleri tasfiye edilirken, Kemal Derviş ekibinin partiye hakim olması, olsa olsa Graham Fuller’in “Yeni Türkiye” projesi ile örtüşür. Zaten AKP de açıkça “Yeni Türkiye” diyor.
Türkiye’deki Amerikalı diplomatların 2007’de Washington’a çektikleri telgraflardan birinde “Derin devleti Abdullah Gül bitirir” demiş olmaları da zaten fazla yorum yapmaya ihtiyaç göstermiyor.
Aslında bitirilmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Amerikalılar da buna “derin devlet” diyorlar!
Devletin bitmesi ekonomik, kültürel yabancılaşma ile başladı. Medya, emniyet ve yargı, Amerikan destekli ve cumhuriyet karşıtı bir organizasyon tarafından önemli ölçüde ele geçirildi. İş, üniversite sınavları için hazırlanan şifrelerin yandaşlara verilmesine kadar dayandı. Cumhuriyet tasfiye edilirken Amerikan çeteleri devlet oldu!
Böyle bir yapı içinde seçimin güvenliği de yoktur.
***
Hem teknik olarak seçim güvenliği olsa ne olur? Doğu ve Güneydoğu’da, bazı büyük şehirlerde terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’ın tek seçici olduğu bir seçime seçim denilebilir mi?
Öyle ki BDP Genel Başkanı bile nereden aday olacağına kendisi karar veremedi. Listeyi açıklarken şaşkınlığını ve kırgınlığını gizleyemedi. Sonra bu durumu telafi etmeye çalıştı ama, herkes biliyor ki BDP’li milletvekilleri, Öcalan’ın gözüne girmek için polis tokatlamak dahil her türlü manevrayı denedi!
Aday olabilmek, Prof. Dr. Tolga Yarman’ın söylediği gibi genel başkana yalakalık yapmak yarışına girmeyi gerektiriyor..
Yarman, “İlçe kongrelerinden başlayarak, çarşaf değil, blok liste uygulaması, sonuçta Türkiye’yi bölmüştür. Bunun birinci sorumlusu, ikballeri için siyasette yalaka kültürünü peydahlayanlardır” diyor.
Gerçekten de artık partilerde genel başkanlara, kayıtsız şartsız destek verecek, insanlar lâzım! Bunu, muhataplarının yüzüne karşı söylemekten çekinmediklerini de biliyorum.. Kişiliksizleştirilmiş insanlara, “15 günde 15 yasa”yı da kabul ettirirsiniz, Türkiye’nin yer altı ve yer üstü zenginlikleri hatta işgücü ile birlikte devren satılmasını da..
***
Elbette herkes için bir genelleme yapmak doğru değil. Çünkü uygulanan yalakalık sistemine rağmen, güçlü kişilikler de parlamentoya girebiliyor. Fakat onlar da dört beş yıllık çalışma dönemi içinde, kişiliklerini belli ettikleri için dışlanıyorlar.
Bazıları da meselâ 8 yıl kişiliksizce çalıştıktan sonra, işlerinin bittiğini anlayınca parti değiştirerek yeniden eski kişiliğini bulmaya çalışıyor. Ama yeni partilerinde de kişiliklerini kapıda bırakıyorlar.
Bence meselenin özü bu! Amerika’nın istediği “Yeni Türkiye”yi, yani 1896’da karara bağladıkları “Anadolu Federasyonu”nu kurabilmeleri için çok sayıda kişiliksiz insana ihtiyaçları var!