Yeni nesil gazetecilere bu dersler verilecek mi?
Anadolu Ajansı'nın 100. yıl vizyonu çerçevesinde kurulan AA Haber Akademisi'nde, Orta Asya, Kuzey Afrika ve dünyanın değişik coğrafyalarından gelecek genç yeteneklere verilecek "Uluslararası Habercilik Eğitimi" kurslarının ilki, Etiyopyalı katılımcılara yönelik olarak İstanbul'da başladı.
Akademide yeni nesil genç gazetecilere, "güvenilir, tarafsız, etik ve hızlı" habercilik anlayışının öğretileceği bildiriliyor. Ajans kendi kadroları için eleman yetiştirirken aynı zamanda yurt içindeki basın kuruluşlarının çalışanlarına yani gazetecilere de "Genel Medya Programı" ile eğitim verecek.
Haber Akademisi'nin yurt içindeki gazetecilere, güvenilir, tarafsız, etik ve hızlı habercilik öğretmesi nasıl mümkün olacak?
Zira Türkiye'de artık medyada gazetecilik meslek ilkeleri değil, yandaşlık geçerli. Anadolu Ajansı, hala bütün medyanın birinci haber kaynağı ama yandaşlığın oraya da sirayet etmediğini kimse söyleyemez.
***
Doğan Haber Ajansı İran Cumhurbaşkanlığı internet sitesinde yapılan bir açıklamayı duyurdu. Açıklamaya göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri ile Türkmenistan'da yaptığı ikili görüşmede ailesi konusunda yaptığı yayınlar dolayısıyla İran medyasını eleştirdi ve bu tutumun değiştirilmesini istedi.
Erdoğan'ın isteğine karşılık Cihangiri, "İran'da medya hükümet kontrolünde değil ve İran hükümetini eleştiren ifadeler de basında yer alıyor. İranlı resmi yetkililer tarafından bir şey söylenmiş değil, halbuki Türkiye'deki resmi yetkililer İran konusunda doğru olmayan olumsuz birçok ifade kullanmıştır" dedi.
İran medyasının Türkiye medyasından daha özgür olduğu herhalde söylenemez ama Cihangiri'nin "bizi de eleştiriyorlar" ifadesi doğru.
Mesela, Daruş Şaygan adlı bir fıkra yazarı, yıllar önce şu fıkrayı yazmıştı:
"Uzun yıllar İran'dan ayrı kalmış bir genç memleketine dönmüş. Hava alanından taksiyle Tahran'a giderken şoföre bir tütüncüde durmasını söylemiş.
Şoför sormuş:
-Tütüncüden ne alacaksın?
-Sigara alacağım.
-Beyim, sigara artık camilerde satılıyor.
-Niçin?!
-Savaş dolayısıyla her şey karneye bağlandı. Gıda maddelerini, sigarayı imamlar dağıtıyor.
-Peki ama ibadet nerede yapılıyor?
-Üniversitelerde!
-İyi ama eğitim aksamıyor mu, eğitim nerede yapılıyor?
-Hapishanelerde!
-Hırsızlar, vurguncular nerede peki?
-Onlar hükümette!"
İran yönetimi bu fıkranın yazarı Daruş Şaygan'a hiç dokunmadı. Fıkra Türkiye'ye uyarlanarak bir Türk gazeteci tarafından yazılmış olsaydı başına neler gelirdi? Mesela hakkında "Cumhurbaşkanı'na hakaret"ten veya "Hükümetin manevi şahsiyetini tahkir"den dava açılmaz mıydı?
Kimse "açılmazdı" demesin. Zira ayakkabı kutularında veya yatak odalarındaki kasalarda saklanan paralardan bahseden yazarlar hakkında, özellikle 1 Kasım seçimleri öncesinde bu tür suçlamalarla dava açıldı! Yargılamalar devam ediyor.
***
Davaların ne işe yaradığını Tayyip Erdoğan'ın avukatlarından Ali Özkaya açıklamıştı. 23 Ekim 2012 tarihinde Ali Ekber Ertürk'ün Akşam gazetesinde yayınlanan haberine göre Ali Özkaya, "Basına açtığımız tazminat davaları, önemli ölçüde caydırıcı rol oynadı. Özellikle köşe yazarlarının üsluplarında 2003 - 2004 yıllarına göre hissedilir bir değişim oldu. Artık yazarlar ve yorumcular eleştiri sınırını dozunda tutuyor. Hakaret içerikli yazı ve yorumlar ise en aza inmiş durumda" demişti.
Anlaşılan tazminat davaları yeterli görülmemiş ki 1 Kasım seçimlerinden önce açılan davaların hemen hepsi ceza davası!
İngiliz Financial Times gazetesinden David Gardner, bu davaları "Erdoğan seçim öncesi eleştiriler bastırmak için medya üzerinde kontrolü artırıyor" başlıklı bir haberle duyurmuştu.
Seçimler geçti ama davalar devam ediyor!
Yeni nesil gazetecilere bu dersler de verilecek mi?