Yeni duyanlar ile SP ve BBP farkı
Meşhur fıkradır... Yeniçeri ağası, bir Yahudiyi yakalamış hem evire çevire dövüyor, hem de bağırıp çağırıyormuş: "Demek siz Hz. İsa'yı çarmıha gerdiniz, ona zulmettiniz öyle mi?.."
Yediği dayağa anlam veremeyen çaresiz Yahudi cevap vermiş: "İnsaf et kuzum! O dediğin iki bin sene önce oldu!.."
Yeniçeri ağası hiç de oralı değil: "Olsun, ben yeni duydum!.."
***
Siyasette çok olur böyle 'sonradan duymalar'!.. Meselâ geçen referandum öncesi kampanyalarda gördük... 'Evet'i savunan kimi siyasetçiler, ibriği kapıp, Alparslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu kabirlerine turlar düzenlediler...
Halbuki birisi 1997'de, diğeri ise 2009'da vefat etmişti... Yani birinin üzerinden 20 yıl, diğerinin üzerinden 8 yıl geçmişti... Ama ilgili kişiler galiba yeni duymuşlardı ve onun için ilk defa gidiyorlardı... İyi ki o fıkradaki yeniçeri ağası gibi, ziyaret esnasında o kabir civarında bulunanları dövmeye kalkmadılar "Ulan madem cenaze vardı niye bize haber vermediniz?" diye!..
Geçenlerde de bir siyasetçimiz -ki kendisi cezaevinde yatan ülkücüler konusundaki sıkı hassasiyetiyle bilinir- Alaattin Çakıcı'yı ziyaret etti... Muhtemelen o da yeni duydu Çakıcı'nın cezaevine düştüğünü... Duyar duymaz da önce tweet attı, ardından da ziyarete gitti...
Belki de haksızlık ediyoruz; onun cezaevinde olduğunu biliyordu da Guantanamo'da yattığını zannettiği için gitmeyi aklına getirmemişti...
***
Bu bir kamu spotudur: Seçimler sağlığa iyi gelir, hafızayı açar, dimağı güçlendirir... Sıkça yapılmasında fayda vardır... Sık sık seçim yapın ama "Ben yeni duydum" diye kimseyi dövmeye kalkışmayın...
***
Seçimler demişken bir de Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi mukayesesi yapalım... İki parti de ittifaklarda yer aldı... Birisi Cumhur İttifakı'nda, diğeri ise Millet İttifakı'nda...
Görülen o ki, SP bu seçimlerin en kârlı partilerinden birisi... Hem kendi adıyla ittifaka giriyor, hem de ittifaktaki diğer parti listelerinin garanti yerlerinden aday sokuyor... Hiç şüphe yok ki bu başarıda SP'nin baştan beri ağır duruşunun payı var...
SP ve Genel Başkanı Karamollaoğlu, misyonları gereği, dâhil olacakları ittifaka nasıl bir anlam katacaklarını biliyorlardı ve bu sayede oy sayılarından bağımsız bir itibarla temsil hakkı kazandılar...
BBP de aslında 1993'ten beri aldığı oydan bağımsız bir itibara sahipti... Ama ondan taviz verdikçe siyasetin de kaybedeni oldu... Cumhur İttifakı'ndan aldığı pay bunun en açık göstergesidir...
Bu süreçte SP ile BBP arasındaki en büyük fark birisinin, 'ayağa gitmesi' diğerinin ise 'ayağına gelinmesi'ydi... İki davranış arasındaki farkın net sonucu listelerde ortaya çıktı... Çok açık: Yalvar yakar tarzda ittifaka kendisini zorla sokan ve kendi gücü ve itibarına değil de 'başkasının cömertliğine' sığınan taraf zarara uğradı... Bir kişi dışında hiç kimse seçilecek sırada yer bulamazken, Genel Başkan da 'gemisi dururken kendisini kurtaran kaptan' pozisyonuna itilerek zorda bırakıldı...
SP ve Genel Başkanı ise hem itibarlarını kurtardılar hem de doğru hamleler yapmış olmanın karşılığını aldılar... Zaten seçimler sonuçlandığında SP'nin kaç, BBP'nin kaç milletvekiliyle temsil edildiği görülecek, bu fahiş yanlışın nelere mâl olduğu çok daha çarpıcı biçimde anlaşılmış olacak...
***
BBP geçmişte duruş sahibi bir partiydi... Hükümet krizi yaşandığında, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel yetkiyi eski TOBB Başkanı Yalım Erez'e vermişti... Açıkça bir ara rejim hükûmeti kurulacaktı... Parlamentodaki hassas dağılım dolayısıyla BBP'nin de desteğine ihtiyaç vardı...
Rahmetli Yazıcıoğlu, Yalım Erez'in önüne, TOBB Başkanı'yken hazırlattığı 'Doğu Raporu'nu koydu ve baştan yolu tıkayarak, hayalleri suya düşürdü...
Yine BBP, Refah-Yol hükûmetinin güvenoyu meselesinde ve sonrasında koalisyonda yer alabilirdi... Asla böyle bir pazarlığa girmedi... Antidemokratik baskılar karşısında o hükûmetin yanında yer aldı ama bunu başka şeylere çevirmeye kalkmadı...
O günkü BBP'yle bugünkü BBP arasındaki duruş farkı, Cumhur İttifakı'nda neden böyle cılız ötesi yer bulunabildiğinin özeti aslında...