"Yeni başkent İstanbul mu, Kudüs mü?"
Her şey planladıkları gibi gidiyor! Türkiye’yi dönüştürmek için içerdeki direnişi kırmaları gerekiyordu. Birçok başarısız girişimden sonra nihayet, milli direnç gösterecek namuslu ve dürüst insanları, geçmişi kirli kişilere kurdurdukları sözde sivil toplum kuruluşlarıyla kontrol altına aldılar, sonra da adlarını lekelediler.
The Economist dergisinin 24 Ocak 2004 tarihli sayısında “Sorun 11 Eylül’den bu yana ABD’nin çıkarlarının değişmiş olması. Soğuk Savaş sırasında, Türkiye’nin rolü Sovyetler Birliği’ni kontrol altında tutmaktı. Bugünse, ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Eric Edelman’a göre İslam dünyasında reform ABD’nin en önemli stratejik girişimi ve Türkiye’nin başarısı da bunda büyük rol oynayabilir” deniliyordu.
İşte Türkiye’de bu projenin karşısında durabilecek kim varsa, iftiralarla halkın gözünden düşürmeye, böylece saf dışı etmeye çalışıyorlar.
***
İslam tarihinde yalancı peygamberler, sapık tarikatlar vardır ama Amerika’daki Yahudi teorisyenlerin, İslam’da reforma kalkışacağına, bunu da Türkiye’nin elitleri vasıtasıyla uygulamak istediğine ilk defa tanık oluyoruz. Bu stratejiyi, “kaleyi içerden fethetmek” diye de açıklamak mümkündür.
ABD, Türkiye üzerinden büyük bir operasyon başlatmıştır.
Özetle, “Büyük Ortadoğu Projesi” bu coğrafyadaki bütün milli kimliklerin çözülerek, bütün halkların Ortadoğu kimliğinde birleştirilmesi ve Talabani’nin de yıllar önce ifade ettiği gibi İstanbul’dan yönetilen bir Ortadoğu Birleşik Devletleri kurulmasını öngörüyor.
Avrasya’da toplam dört federasyon kurulup bunların dörtlü konfederasyonda birleştirilmesi ve başına bir halife tayin edilmesi, operasyonun ikinci aşamasıdır.
Projede yerine göre Türk halkını ikna edebilmek için Osmanlıcılığın da gündeme getirilebileceği anlaşılıyor.
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in liseli öğrencilere övdüğü küreselleşme politikalarının özeti, “Tek dünya devleti, tek pazar ve tek dünya dini”dir. Bunun birinci adımı, Büyük Ortadoğu Federasyonu’nun kurulmasıdır.
“Dinlerarası diyalog, ekümenizm hazırlıkları, hoşgörü ve İbrahimi dinler toplantıları” ile, Bahailik ve Moon Tarikatı gibi çalışmalarla ve İslam dünyasına gönderdikleri 100 binden fazla misyonerle yapmak istedikleri, bütün insanlığı tek bir dinde birleştirmektir. Oysa Türk halkı için, son ve mükemmel din İslamiyet’tir.
***
Henry Kissinger, “Küreselleşme Amerikan hegemonyasının öteki adıdır” diyor, ama aslında Amerikan hegemonyasıyla üzeri örtülmek istenen başka bir gerçek var. ABD’nin kendisi de küresel sermayenin elinde bir savaş aygıtından başka bir şey değildir.
Prof. Dr. Anıl Çeçen, İstanbul senaryoları hakkında şöyle diyordu:
“İstanbul sermayesiyle İsrail arasındaki ana çelişki, başkentin İstanbul mu, yoksa Kudüs mü olacağı çelişkisidir. Türk ordusu üzerinde psikolojik harekât uygulanmaktadır. Askerle emperyalizm karşı karşıyadır. Bu gidişe dur diyebilmek için ulusal bir plan çerçevesinde ulusal sermayenin bir araya gelmesi zorunludur.
Her türlü sivil toplum kuruluşu ABD ve Avrupa’dan fonlanmaktadır. Yakın gelecekte Ankara’da banka merkezi kalmayacaktır. Ziraat ve Halk Bankası birleştirilip City Bank’a devredilecek ve İstanbul’a taşınacaktır!”
Bu sözlerden kısa bir zaman sonra Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması için yasa çıkarılması ne anlama geliyor?
Devlet, ABD ve Avrupa’dan fonlanan sivil istihbarat kuruluşlarını takip etmiyor, bunun yerine milli direnç gösterebilecek kişilerin, istihbarat operasyonlarıyla suçlanmasına seyirci kalıyor.
Kendi planlarının altında kalacaklar, farkında bile değiller.