Yeni başbakan da o "teşekkül"den mi?
TGB'li gençler, 19 Mayıs dolayısıyla, Atatürk'ün Millî Mücadele hazırlıklarını yaptığı Şişli'deki Halâskârgazi Caddesi'ndeki evin önünden Dolmabahçe'ye kadar "Birinci Vazife Yürüyüşü" yaptı.
Birinci vazife nedir? Herkes bilir ama yine de tekrarlayalım. Atatürk, Büyük Nutuk sonunda "Ey Türk Gençliği" diye hitap ederek, "Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebed muhafaza ve müdafaa etmektir" demişti.
Gençler, "Birinci Vazife Yürüyüşü" yapmaya başladığına göre Türk İstiklâli ve Türk Cumhuriyeti'ni tehlikede görüyor! Nitekim iktidarda bulunan siyasi parti, "Yeni Anayasa" ve "Yeni Türkiye" diyerek rejimi değiştirmeye, bu arada Türk adını Anayasa'dan çıkarmaya, yani Türk istiklâline, Türk egemenliğine son vermeye çalışıyor. "Yeni Türkiye"nin alt yapısını hazırladıklarını da itiraf ediyorlar.
Fakat plânları istedikleri gibi yürümediği için dereyi geçerken at değiştirmek durumunda kaldılar. Ahmet Davutoğlu, ABD ve Avrupa Birliği ile ilişkilerde biraz ileri gidince, "Yeni Türkiye'nin mimarı" paniğe kapıldı, devre dışı bırakılmamak için başbakanlığa her emrini harfiyen yerine getirecek bir isim aradı. Zaten bu nitelikte pek çok isim vardı. Onlardan, bağlılığını defalarca ispat etmiş olanı seçti.
Necmi Bey'in kehaneti
Böylece, Necmi Bey'in kehanetinin bir kısmı daha gerçekleşti!
"Necmi Bey de kim?" diyeceksiniz... Necmi Kadıoğlu, şu anda Esenyurt Belediye Başkanı'dır.
Kehanetine gelince...
Birinci Ergenekon iddianamesindeki deliller arasında, Tayyip Erdoğan hakkında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken Başbakan Bülent Ecevit'in izni ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın emri ile mülkiye başmüfettişi Candan Eren tarafından hazırlanan "çok gizli" ibareli bir rapor aynen yayınlanmıştı.
31 numaralı dosyada bulunan raporun, sanıklardan İsmail Yıldız'dan ele geçirildiği kaydı da düşülmüştü.
Raporun sonuç bölümünde, "Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi ve sosyal bir görüşten kaynaklanan bir amaçla cürüm işlemek için devasa bir teşekkül oluşturduğu ve bu teşekkülün liderliğini, Belediye Başkanı seçildiği 01.04. 1994 tarihinden 06. 11. 1998 tarihine kadar fiilen ve aktif bir şekilde, söz konusu tarihten bugüne kadar ise perde arkasından sürdürdüğü" diye bir ifade vardı...
Raporda, bilgisine başvurulan İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski Park ve Bahçeler Müdürü Ali Karakoç'un şöyle bir ifadesi vardı:
"İtalya'dan alınan ağaçlara itiraz ettim. Diğer yetkililer Adem Baştürk ve Necmi Kadıoğlu beni ikna etmeye çalıştı. Hatta Necmi Kadıoğlu bana, 'Bu ağaçların alımına itiraz etme, bunlar çok küçük hadiseler, biz geleceğin başbakanı için çaba sarf ediyoruz, ben geleceğin maliye bakanıyım, sen de bizimle ters düşmezsen geleceğin tarım bakanı olursun' dedi."
Karakoç, daha sonra konu ile ilgili belgeleri imzalamadığı ve Başkan Erdoğan'ın kendisine "imzalayan bulunur" dediği için istifa ettiğini belirtiyordu.
Egemenlik, bir "teşekkül"ün elinde mi?
Necmi Bey, Maliye Bakanı olamadı ama "geleceğin başbakanı" için az çaba sarf etmedi. Sonuçta o kişi, başbakan da oldu, cumhurbaşkanı da... Erdoğan cumhurbaşkanlığına geçince, yerine dışarıdan birini getirdi ama memnun kalmadı. Sonunda yine eski ekibinden güvendiği birine dayanmak zorunluluğu hissetti. Aynı ekipten birçok kişiyi daha önce bakan yapmıştı zaten.
Sonuçta, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin egemenliği, müfettiş raporunda belirtilen teşekkülün eline mi geçti? Hem de raporun hazırlanmasından çok kısa bir süre sonra...
Üstelik yeni başbakan da o ekiptendir.
Sahi gençler, neden "Birinci Vazife"lerini hatırladı acaba?