Yaşanan acılar “çözüm süreci” diyenlerin marifetidir
PKK terör örgütü, askeri alanda yeniden mağlup edileceği dönemde, dışarıdan alınan telkinin de etkisiyle, kıymeti kendinden menkul fikir babalarının yönlendirmesi sonucu, sözde barışı getirme düşüncesiyle “çözüm süreci” adı altında, “açılım süreci” de denen bir politika uygulamaya sokulmuştur.
Bu politikayı uygulamak için, devletin varlığı, bütünlüğü ve güvenliği konusunda, anayasal kurumlar içinde en hassas kurum olan TSK’nın, süreci engelleyebileceği ihtimaline karşı, sözde vesayeti kaldırma adı altında, etkisizleştirilmesini sağlamaya yönelik girişimlerde bulunmuşlardır. Bu girişimlerle, ideolojik düşüncelerinin uygulamasının da önünün açılacağını değerlendirerek, bir taşla iki kuş avlama yoluna gitmişlerdir. Bunun için, sonra başlarına da dert olan, cemaati kullanmaktan da çekinmemişler, üstelik bundan zevk almışlardır.
Çözüm/açılım süreci adı altındaki ihanetler
Bu politikayı uygulayanlar, toplumu “analar ağlamasın” sloganıyla uyutarak, devletin ve milletin bütünlüğünü ve güvenliğini tehlikeye atmışlardır.
Terör örgütünü ve Kürtçülük siyaseti yapanları memnun etmek suretiyle terör yapmalarından vazgeçeceklerini sanarak, bu ülkenin kuruluş felsefesini yok saymışlardır.
Ümmetten millete geçişimizi sağlamak, bir bütün içinde tutmak, birlik ve beraberliğimizi güçlendirmek maksadıyla yüceltmeye çalıştığımız “Türk Milleti” olgusunu ve onun değerlerini ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.
Türk Milletinin her bir ferdinin ulusal ve uluslararası kimliği olan “Türk” ifadesini kaldırmaya teşebbüs etmişler, bunu da kısmen başarmalarından dolayı, bırakın utanmayı, tam aksine bundan övünç duymuşlardır.
Kürtçülüğü öne çıkarmak, Türklüğü yok etmek için büyük bir kampanya açmışlar, bu amaçla taviz üstüne taviz vermişlerdir. Kürt kökenli Türk vatandaşlarının da, milleti bölmeye ve kutuplaşma yaratmaya yönelik böyle talepleri olmamasına rağmen, sözde barışı sağlama adına, yanlış üstüne yanlış yapmışlardır.
Bütün bunları yapabilmek için, terörle mücadele eden başta TSK olmak üzere güvenlik güçlerinin bu mücadelesine engel olmuşlardır. Bu suretle meydanı boş bırakmışlar, alan hâkimiyetini terör örgütüne terk etmişler, devlet otoritesini yok etmişlerdir.
Terörle müzakere gafleti
Barış, savaşan iki ülke arasında yapılır. Barıştan önce devletlerin silahlı güçleri arasında “ateşkes” için bir mütareke aşaması vardır. Bu suretle çatışmasızlık ortamı tesis edilerek barışa geçilir.
Yapılan en büyük hata, terör örgütü ve bölücülerin devlet yerine konması, TSK’yla PKK’nın karşılıklı olarak devletlerin gücü olarak nitelendirilmesidir.
Diğer önemli hata, PKK terör örgütünün ve bölücülüğün başı olan ve bu nedenle Türk yargısı tarafından ölüm cezasına çarptırılan, sonra bundan sıyırıp cezası müebbet hapse çevrilen vatan haininin muhatap olarak alınıp, onun allanıp, pullanıp yüceltilmesi, adeta bir barış güvercini konumuna sokulması ve ondan medet umulmasıdır.
Hata, sanki bugüne kadar yönetimde bulunanların aklı yokmuş gibi, kendi ülkelerine göre ayrı özellikleri olan IRA ve ETA’yı örnek alarak, terör örgütü ve bölücülerle mücadele edileceğine müzakere edilmesindedir.
Yeniden başlayan mücadelenin devam etmesi halinde mücadelenin derinleşeceğini ve hedeflerine ulaşmanın zorlaşacağını anlayan bölücü siyasetçiler ve teröristler, terörün tırmandığı bu dönemde, ABD, AB ve AP aracılığıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tekrar müzakere masasına çekebilmek için yeni girişimlerde bulunmaya başlamışlardır.
Bu hataya, ne olursa olsun bir daha düşülmemelidir. AB’nin, mücadelede orantılı güç kullanılmasına, ABD’nin sivillere zarar verilmemesi çağrısına, Arap Birliği’nin PKK’yla mücadeleyi kınama açıklamasına, Rusya’nın mücadeleyi şüpheyle karşılamasına aldanılmamalıdır. Bunların tümü Türkiye Cumhuriyetinin bütünlüğünden rahatsız olan, sadece kendi çıkarlarını düşünen ve Kürt devletinden yana olan devlet ve organlardır.
PKK ve bölücülerle mücadeleye sonuna kadar devam
Devlet kendine tehdit olana karşı elini tetikten çekmez.
Çözüm süreci seçenek değildir. “30 yıl savaşıldı, bu iş silahla olmaz” yaklaşımı aldatmacadır.
Terör örgütü önce askeri alanda etkisiz hale getirilir. Gücü yok edilir. Sonra demokraside eksiklikler varsa, onların giderilmesi yönüne gidilir.
Hiçbir düşünce ve yaklaşım, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığı, bütünlüğü, güvenliği ve ikbalinin üzerinde tutulamaz. İktidar hırsıyla hareket edilemez. Edenlere cezayı kesmek, Yüce Türk Milletine düşer.