ABD, GKRY’yle iş birliğinde
Türkiye’yle ABD arasındaki ilişkiler, tarihsel olarak sürekli inişli çıkışlı olmuştur. Bunun sebebi, ABD politikalarının emperyal olması, daima kendi çıkarlarını ön planda tutması, bu nedenle ilişkilerinde daima kendi isteklerinin kabul edilmesini arzu etmesi, hatta bu konuda biraz tepkiyle karşılaştığında bu arzunun dayatmaya dönüşmesi, bunun da sonuç vermemesi hâlinde o zamana kadar ortak iş birliği çerçevesinde yapılan her şeyi bir kenara bırakıp, çıkarlarına hizmet edebilecek başka yollara başvurması ve bunu gerçekleştirebilecek başka ülkelerle iş birliğine gitmesidir.
Bu nedenle Türkiye’yle olan ilişkileri de kendi çıkarlarına hizmet ettiği sürece iyi, ancak bu çıkarların Türkiye’nin güvenliğine, hak ve çıkarlarına zarar verdiği zamanlarda, Türkiye’nin hassasiyetlerini, tekliflerini ve isteklerini dikkate almayarak kendi çıkarları yönünde harekette ısrar ettiği sürece de kötüdür.
Önce Yunanistan’la iş tuttu
ABD, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hak ve çıkarlarını korumak için yaptığı girişimlerinin bu bölgedeki etkinliğini arttıracağını, kendi çıkarlarına hizmet etmeyeceğini, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’yle (GKRY) çatışmaya kadar gidebilecek bir durum da yaratacağını/yarattığını düşünerek Yunanistan’la ikili bir anlaşma yaparak savunma alanında iş birliğine gitmiştir.
Anlaşmanın gereği olarak Yunanistan ve adalardaki üslerini genişletmiş/geliştirmiş, yeni üsler tesis etmiş, Dedeağaç’ta, Lozan Antlaşması hilafına, büyük bir liman ve üs kurmuş, buraya araç, silah, gereç, her nevi helikopter ve muharip güç getirmiştir. Bunun gerekçesi olarak Orta Avrupa’nın güvenliği için, bu bölgeden NATO çerçevesinde kuvvet takviyesi yapılacağını göstermiştir. Bu girişimin, Karadeniz’de istediği gibi hareket etmesini engelleyen ve bir türlü gevşetemediği Montrö Antlaşması’nı baypas etmek istemesinden kaynaklandığı açıktır.
ABD savunma iş birliği anlaşmasıyla adeta işgal edercesine Yunanistan’a yerleşmiş, Yunanistan da bundan gocunmamış, üstelik kendisini Türkiye’ye karşı daha güvenli hissettiğini söz ve davranışlarıyla da ortaya koymuştur.
ABD, Yunanistan’a modern uçak, silah ve gereçler vermekle, bunu devam ettireceğine ilişkin anlaşmalar yapmakla, Türkiye-Yunanistan arasındaki dengeyi gözeten 10/7 politikasını artık dikkate almadığını ve Yunanistan lehine bozduğunu da göstermiştir.
Şimdi de GKRY’le müttefiklik
ABD, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerini gözeten girişimlerinden, Ege’de uluslararası anlaşmaları dikkate almayan Yunanistan’la gerilim içinde olmasından ve bunun bir silahlı çatışmaya gitme potansiyeli taşımasından, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin kendi güvenliği için uyguladığı politika ve operasyonların, kendi politika ve çıkarlarını engellemesinden dolayı rahatsızdır.
ABD, Türkiye-İsrail politikasında kendisinden tamamen zıt bir tutum izlediğinden, İsrail’e desteğinde Türkiye ve KKTC ile iş birliği yapmasına imkân bulamamış, Kıbrıs güneyindeki İngiliz üslerini ve GKRY limanlarını kullanmıştır. Hem bu ihtiyacını hem de Doğu Akdeniz’de daha geniş imkânlara sahip üs ihtiyacını karşılamak amacıyla, zaten iş birliği içinde olduğu ve Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıdığı GKRY’yle savuma alanında iş birliği anlaşması yapmıştır. GKRY’ye olan silah ambargolarını da kaldıran ABD, bir NATO ve AB üyesi olan Yunanistan’dan sonra AB üyesi olarak kabul ettiği GKRY’yi de bu ikili anlaşmayla kendisine resmen müttefik olarak seçmiş ve ilan etmiştir.
GKRY’nin müttefikliği pekişiyor
GKRY lideri, bu anlaşmadan bir hafta sonra 30 Ekim 2024’te, Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı adıyla Biden tarafından Beyaz Saray Oval Ofis’te ağırlanmıştır.
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, görüşmenin ABD-Kıbrıs Cumhuriyeti Stratejik Diyalog mekanizmasının yaşama geçirilmesinin hemen ardından yapıldığına dikkat çekilmiş, enerji kaynaklarını çeşitlendirilmenin ve bölgesel güvenlik konularının ele alındığı belirtilmiş, Biden’ın Gazze’ye insani yardım ulaştırılmasında rol oynayan Kıbrıs Cumhuriyeti'ne teşekkür ettiği de yer almıştır.
Açıklamada, Kıbrıs adasının fiilen bölünmesinin 50'nci yılı olduğu anımsatılırken, Biden’ın; BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla tutarlı olacak şekilde iki kesimli, iki toplumlu ve tüm Kıbrıslıların siyasi eşitliğine dayalı bir federasyon kurulmasını desteklediği, TSK’nın 1974 yılında adaya düzenlediği askerî harekâtı kastederek “Çok iyi hatırlıyorum. O sene ABD Senatörü olarak ilk senemdi. Üzücü bir gündü,” dediği, buna rağmen adada federal bir çözüm konusunda iyimser olduğunu ifade ettiği belirtilmiştir.
GKRY lideri ise, iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihsel ve stratejik olarak en yüksek noktada olduğuna, savunma, güvenlik, enerji alanlarındaki iş birliğine vurgu yapmış, Kıbrıs konusunda 1974’ten bu yana ülkesinin “Türkiye’nin işgali” altında olduğunu söylemiş, sorunun BM parametrelerinde çözümü için ABD’den destek istemiştir.
Yeni bir gelişme NATO-AB
stratejik ortaklığı
NATO ve AB, 29 Ekim 2024’te iki kurum arasında yakın ve stratejik ortaklık kurulması konusunda anlaşmış, yeni kurulan üst düzey görev gücünün yakında ilk toplantısını yapacağını duyurmuştur.
Türkiye iki kurum arasındaki iş birliğine karşı olmadığını ifade etmektedir. AB üyesi olmayan müttefiklerin de AB’nin savunma ile ilgili girişimlerinde tam katılımının sağlanmasını, ancak Avrupa-Atlantik savunmasında NATO’nun esas, AB’nin ise tamamlayıcı rolde olmasını, GKRY’nin de (Kıbrıs Cumhuriyeti bahanesiyle) faaliyetlere katılmaması gerektiğini ön görmektedir.
***
-GKRY’nin uluslararası tanınırlık, AB üyeliği ve Beyaz Saray yakınlaşmasının da etkisiyle, ABD’nin değişen Doğu Akdeniz politikasının, Yunanistan’ın ardından ayrı bir parçası olma yolunda ilerlediği dikkate alınmalıdır.
-Görüldüğü üzere ABD, bölgesel meselelerde Türkiye’nin desteğini alamadığı zaman kendisine yeni müttefikler bulmakta veya müttefikleriyle bağlarını güçlendirmektedir. Böylece Türkiye’ye olan ihtiyacını azaltmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. ABD’de başkanın değişmesi bu durumu değiştirmeyecektir.
-Türkiye ve KKTC’nin, Yunanistan’dan sonra GKRY’nin de ABD’yle bu yakınlaşmasını ve sıkı müttefiklik ilişkisini yakından takip etmesi, buna göre karşı pozisyon alması, stratejiler üreterek uygulaması, “eşit, egemen, iki ayrı devlet” politikasında kararlılık göstermesi, müzakere masasından da uzak durması gerekmektedir. KKTC’nin tanınması konusunu her ortamda dile getirmeleri, bunda ısrarlı davranmaları ve ikili temaslarla da bunu sağlama girişimlerinde bulunmaları elzem görülmektedir.