Yanlış anlamış olmayı diliyorum
İçişleri Bakanlığı''nın 16 Mayıs 2021 tarihli "Kademeli Normalleşme Tedbirleri Genelgesi", kısmi ve tam kapanma döneminde düşen vaka, hasta ve ağır hasta sayılarının yeniden ivmelenmemesi ve kalıcı normalleşmenin sağlanabilmesi için, vatandaşları, salgınla mücadele tedbirlerine harfiyen riayet etmeye zorunlu kılıyordu.
Bu doğrultuda belirlenen kademeli normalleşme tedbirlerinin ilk sırasında "Sokağa çıkma kısıtlaması" yer alıyordu.
Buna göre, "Kademeli normalleşme döneminde; hafta içerisinde yer alan günlerde 21.00-5.00 saatleri arasında sokağa çıkma kısıtlaması" uygulanacaktı.
Yasak saatlerinde ancak "çalışma izni görev belgesi"ni ibraz edenler dışarı çıkabilecek, bu belgeye sahip olanlar dahi, söz konusu çalışma güzergahları dışında bir yerde iseler, muafiyetlerini kötüye kullanmaktan, adli ve idari yaptırıma maruz kalacaktı.
***
Bu genelgeyi yayımlayan ve vatandaşın uyup uymadığının denetlenmesinden de sorumlu olan İçişleri Bakanı, 24 Mayıs 2021 günü, 21.00''de, Habertürk canlı yayınına katıldı. Program bittiğinde saat gece yarısını geçiyordu ve Habertürk''ün bulunduğu Taksim Meydanı, elinde Türk bayraklarıyla İçişleri Bakanı''nı bekleyen onlarca kişiyle doluydu. Keza polisle de…
Soylu, kanaldan çıkıp da aracına yöneldiğinde alkış ve tezahürat başladı. Görüntülerden anlaşılan, polisin, o ana kadar olduğu gibi o anda da "yasağa uymayan" bu kişilere dönük herhangi bir müdahalesi olmadı. İçişleri Bakanı, kendi koyduğu yasağına uymayarak Taksim''e çıkan kalabalığı maskesini indirip gülümseyerek selamladı. Dahası, "Ayağınıza sağlık" diye teşekkür etti. Daha da dahası, ailelerine selam gönderdi.
e-devlet, "Gece yarısı, elinde bayrak olmak kaydıyla Taksim''e çıkmayı" ve "AK Partili yöneticilere tezahürat"ı da "muafiyet kapsamındaki görevlerden" sayıp "izin belgesi" dağıtıyor zahir!
Öyle ya aksi halde o kişilerin, İçişleri Bakanı''yla karşı karşıya dahi gelememiş olması, o kanaldan çıkmadan, hatta kendileri Taksim''e varmadan çoktan polis eliyle engellenmiş, dağıtılmış olmaları lazımdı. Ellerinde de "ceza" kağıtları!..
***
Türk televizyon tarihine geçen akla zarar üç saatten sonra yaza yaza bunu mu yazdın diye soranlar olacaktır.
Evet, bunu yazdım.
Çünkü, bazı şeylerin idraki için ille de "ermek" gerekmez, en "derin kördüğümleri" çözebilecek denli analitik zeka gerekmez, "kulislere vakıf olmak", "kulağı delik olmak" gerekmez; turnusol kağıdı işlevi görebilecek alelade bir olay yeter.
Çünkü, o üç saatlik programa katılmış bulunan gazetecilerin sormak isteyip de soramadıkları, sorabilip de cevap alamadıkları her şey ama her şey, kendi lehine olduğu için en aleni kural tanımazlığa dahi müsamaha gösterebilen "zihniyet"in neticesi. Bu zihniyetin başka nelerin tanınmamasına, ne çapta ve hangi şartlarla göz yumup yumamayacağının takdiri ise tamamen sizin hayal gücünüzle ilgili.
Öyle ya; oraya toplananların attığı slogan "Bu kadar soysuza bir Soylu yeter" değil de "İstifa" olsaydı bu kadar hoşgörüyle karşılanmazdı herhalde bizatihi Bakan Bey''in koyduğu yasağı tanımamaları. Yanlış mı?
Ve bu, malum kasetlerdeki iddiaların yanında leblebi çekirdek bile olamayacak basit ihmal, üç saat boyunca dinleyip de yine de Sayın Bakan''ın hukuktan, adaletten tam olarak ne anladığını anlamayanlar için son derece ufuk acı bir turnusol testi sayılmaz mı?
***
Yine de soracak olursanız. Ben o yayından;
Türkiye Cumhuriyeti''ni yönetenler arasında, hâlâ, İmralı''daki caninin salıverilmesini, "Suriye Kürdistanı" kurulmasını ve Türkiye için federatif bir yapıyı arzulayanlar olduğunu ve bunların yine hâlâ en "dokunan yanar" makamlarda bulunduğunu anladım…
Bakanlar arasındaki ego, güç, ekol, misyon savaşları yüzünden sokaktaki vatandaş için "adaletin tecellisi"nin beyhude bir düş olduğunu anladım…
MHP Genel Başkanı''nın metaforunu kullanacak olursak, sistemin, boynuna organize suç örgütlerinin tasmasını taktırmış bürokratlar ile boynuna şaibeli, flu yapıların tasmasını taktırmış siyasiler arasında kilitlenip kaldığını anladım…
17-25 Aralık sürecinin bir "küresel tezgahın ayağı" olduğuna inancım sürmekle birlikte, kullanılan yerel araçlarla ilgili olarak, bazı mahdumların "bir şeylerin içinde bulunduğu"nun "iftira" yahut "şantaj", "montaj" deyip geçiştirilemeyeceğini anladım.
İktidarın, giderek, tanelerinin birbirine bir türlü tutunamadığı ve ilk dalgada yıkılmaya mahkûm bir kumdan kaleye benzediğini anladım.
Ha bir de…
Bu "kasetle dizayn" mevzu, Sayın Bakan''ın dediği gibi "Türkiye''ye operasyon çekmek" ise bile, bu operasyonun "dış güçler"den ziyade "içeriden" hatta belki bizatihi güvenlik bürokrasisinin içinden yönetildiğini anladım…
Umarım yanlış anlamamışımdır.
Ya da tam tersini mi dilemeliyim…
Ülkemin bekası için umarım baştan sona yanlış anlamışımdır!