Yandaş medyanın Allah'ı farklı mı?

“Yandaş medya”, AKP döneminde zengin edilen kişilerin medyasıdır. Dolayısıyla iktidarı desteklemek, onlar için bir görevdir. Fakat söz konusu medya aynı zamanda İslâmi değerleri savunduğu için müthiş bir tezata düşüyor. Çünkü İslam’da adalet esastır.
Kur’an ahlâkına sahip bir Müslüman, kendi etnik kökeni, tarikatı, mezhebi, partisi, hemşerisi, akrabası, anne-babası, kardeşleri veya çocukları bir yana, kendisini bile kayıramaz.
Adalet kendini bile kayırmamaktır:
“Ey iman edenler! Haktan yana olup, adaleti sapasağlam ayakta tutun, Allah için şahitler olun. İsterse kendinizin veya ana-babanızın ya da yakınlarınızın aleyhine olsun, isterse onlar zengin veya fakir bulunsun. Allah onları korumada herhalde sizden öndedir. Artık hak ve adalette hevese uymayın. Eğer dilinizi büker veya yüz çevirirseniz, Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa-135)

* * *

Yandaş medya iktidarı kayırırken, aslında kendini kayırıyor. Çünkü bu medyada birileri, hak edilmemiş unvanlara, maaşlara kavuştu, statü sahibi oldu! Kendilerinden önce de medya çok sağlıklı bir durumda değildi, adaleti esas almıyordu ama yine de bu medya içinde meslek ilkelerini kimse bu kadar alenen çiğnemeye kalkışamıyordu.
Aslında gazetecilik meslek ilkeleri, Nisa suresinin 135’inci ayetindeki ilkelere benzer. Gazetecilik, özünde söze dayandığına göre, sözün haktan ve adaletten yana olması esastır. Fakat, yandaş medyada yazıp çizen arkadaşlarımız, bir taraftan hakka ve adalete uymayan çizgide yazılar yazarken diğer taraftan İslam’ı kendi mülkiyetlerine aldıkları gibi neredeyse Allah’ı da sadece kendilerinin Allah’ı kabul ediyorlar.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyesi Ali Suat Ertosun’un sözleri elbette tartışılabilir, fakat “Bazı insanlar Tanrı’yı yanlarında zannediyorlar ve herkese tepeden bakıyorlar. Allah hepimizin Allah’ı. Karşı fikre de değer verin” sözleri ne kadar doğru.
Böyle bir inanç tarzı İslâm’da yoktur ama Yahudilikte vardır. Kur’an’a göre Yahudiler, Tevrat’ı tahrif ederek Allah’ı sadece kendilerinin Allah’ı ilan ettiler.
Acaba diyorum, Türkiye’deki sahte İslâmcılığın temelinde İsrailiyat mı var ki bu kadar benzeşiyorlar?

* * *


Cumhurbaşkanı ve Başbakan aleyhine karar veren hakim ise Adalet Bakanlığı müfettişleri tarafından baskı altına alınıyor. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, “Kayıp Trilyon” davasında, hakkında “evrakta sahtecilik” suçundan fezleke düzenlenen Abdullah Gül’ün yargılanmasına hükmetmişti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “Cumhurbaşkanı yargılanamaz” kararını kaldıran mahkeme, “Milletvekilleri gibi dokunulmazlığı bulunmayan cumhurbaşkanları da bu makama gelmeden önce işledikleri suçlardan dolayı yargılanır” kararı vermişti.
Mahkeme ayrıca, şehitler için “kelle” ifadesini kullandığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında açılan davada verilen takipsizlik kararını da bozmuş, suçu ve suçluyu övmek suçundan yargılanmasına karar vermişti.
Peki, Necmettin Erbakan yargılanıp mahkum edilirken ses çıkarmayanlar, neden “Aynı suçtan Abdullah Gül’ün de yargılanması gerekir” diyen hakimi müfettişlerle baskı altına alıyor!
Ergenekon davası ile ilgili duruma bakalım. Yandaş medya, burada da mevzilendi ve özellikle soruşturmayı sürdüren savcıları, Allah’ın emri imiş gibi savunmaya başladı. Halbuki, bir haksızlık varsa, herkesten önce İslâmi duyarlılığı yüksek olan insanların müdahil olması gerekir. Çünkü onlar Allah için şahitler olmak durumundadır. Kendi siyasi veya ticari çıkarları için değil!
Peki sonuçta ne oldu?
O kadar yandaşlık yaptılar ki, sadece bu sebeple bile soruşturmaları ve savcıları tartışılır hale getirdiler.

Yazarın Diğer Yazıları