Yalanı sevin, düşmana fırsat vermeyin!

Kendisi en önemli akıl hocalarından olur… Referandumda 'hayırcılar'a yaşama hakkı vermesi ve 'öz medeniyetine ve kültürüne yabancılaşmış parçalar' olarak tanımlaması güzel bir jestti!..

Hayrettin Karaman sağ olsun, sayesinde 'toplu kıyım'dan geçirilmekten kurtulduk!.. Verdiği fetvayla hayatımızı bağışlamış, Yahudilere, Hıristiyanlara ve diğer din mensuplarına tanınan haklardan 'iyilik ve adalet' çerçevesinde bizim de yararlanabileceğimizi lütfetmişti!..

Karaman'ın esas bombası bu değildi elbette… 'Yerine daha iyisini koyacağımız idareciler yoksa mevcutların -varsa- günahlarına göz yumulması' ve 'yolsuzluğun hırsızlık olmadığı' şeklindeki sözde İslâmî tespitleriydi…

***

İlahiyatçı yazar Hayrettin Karaman şimdi vites büyüttü…

Diyor ki yazısında: "Savaş sırasında suçluların cezası infaz edilmez ve biz zalimlerle savaş halindeyiz. Her şeyin uygun bir zamanı vardır ve bunu gözetmek gerekir…

Islah niyetine dayalı olup hikmete de uygun olan her uyarı, tenkit, gayet makbuldür elbette ama Doğrucu Davutluk adına düşmana fırsat vermek ve bindiğimiz dalı kesmek de makul ve meşrudur diyemem."

Son zamanlarda sıkça şikâyet ediyoruz ya "İnsanlar neden dinden uzaklaşıyorlar? Neden dindarlığın itibarı azalıyor?" diye… Anlamak için yukarıdaki satırlara ve bu satırların hâkim olduğu ruh halinin ülkede kurduğu hâkimiyete dikkat etmek yeter… Çünkü müthiş bir özet var burada…

***

Zalimlerle savaş hâlindelermiş!.. Buna göre zalim kim? Mazlum kim? Kimle savaş ediyorlar? İçerideki muhalefet mi zalim de onlarla savaş ediliyor, yoksa düşman Uruguay, karşı seferberlik var da biz mi duymadık?

Savaş sırasında adi suçluların cezası infaz edilemeyeceğine göre yolsuzluk yapanlar, tecavüz edenler, kaçakçılık suçlularıyla bilumum namussuz ve hırsızlar -şimdilik- dokunulmazlığa mı kavuşmuş oluyor? Bu nasıl da sınır tanımaz bir rezalettir?

Bütün bunlara göz yumulabilir ama Doğrucu Davutlara göz yumulamaz demek ki… Yalan 'dinen korunaklı alan'da, doğru ise 'olağan şüpheli' öyle mi?

Yalancıyı ifşa etmek, 'düşmana fırsat vermek' ve 'binilen dalı kesmek' anlamına geliyormuş!.. Binilen dala bakın: Gövdesi yalan!.. Üstelik ifşa edilmemesi ve eleştirilmemesi gereken bir yalan!..

***

Devlete ve devlet yönetimine bakış böyle olunca insan şaşırmıyor Akit programcısının konuşmasına… Askerleri 'eşek gibi arkaya dizilmek'le itham eden şahıs önceki gün kimliği bilinmeyen kişilerce darp ediliyor…

Yaralanan programcının sedyede götürülürken kameraya yaptığı açıklama o psikolojiyi ele veriyor işte… İlgili şahıs söyle sesleniyor, üstelik hayret ve kızgınlık karışımı bir tonda: "Olayın kesinlikle takipçisi olacağız ama ben değil, bu Cumhurbaşkanımızın iradesine yönelik bir saldırı, AK Parti'nin bu işi takip etmesi lâzım… Bizim hükûmetimizde, bizim dönemimizde bize yaptıklarına bakın… "

Cem Yılmaz'ın Organize İşler'deki "Dayak nedir, neden atılır?" sorularından sonra en ilginç dayak yorumuydu bunlar… Demek ki 'dayak yiyen' ve 'atan' arasındaki ilişki dönemlere ve hükûmetlere göre değişkendi!..

Bu durumda dayak yemek muhalefete özgü bir kural!.. Yani konunun hukukla, adaletle veya sırayla ilgisi yok!.. Adam, niye dayak yediğinden ziyade, kendi dönemlerinde yemiş olmasına hayret ediyor!.. Tümüne karşı çıkmak varken, kendi iktidarları döneminde kendi başına gelmesinden, yani 'dönemsel çelişki'den şikâyetçi!..

***

Devletin düştüğü/düşürüldüğü kuyu bu işte… Anlamlandırmakta zorlandığımız çok tuhaf bir psikoloji…

Neyse, Kızılay gibi bir kurumun Başkanlık düzeyinde seçim kampanyasının içine girmesine ve Binali Yıldırım'a destek mesajlarına açıklaması bile 'devlet'in ne hâle getirildiğini göstermeye yetiyor aslında…

Yazarın Diğer Yazıları