Yabancı bankalar kaşıkla verip, kepçeyle alıyor

Kimse Türkiye’nin içe kapanmasını istemez. Kaldı ki Türkiye içe kapanmak istese de yapamaz. Çünkü bütün ekonomiler gibi bizim ekonomimiz de,gerek finans sektörü olarak ve gerekse reel sektör olarak, global ekonominin bir parçası oldu. Ne var ki global ekonominin bir parçası olurken, ülke çıkarlarının ön planda tutulması gerekir. Aksi halde sömürüye açık bir ülke oluruz.
Cari açık ve üretimin dışa bağımlı hale gelmesi sömürünün açık kapılarıdır. Bankaların büyük oranda yabancıya satışı da sömürünün etkili bir yoludur.
Türkiye’ye gelen yabancı sermayeyi şu şekilde sınıflandırıyorum.
* Portföy yatırımları olarak gelen kısa vadeli yabancı sermaye... Bu tür sermaye borsada hisse senedi, mevduat, hazine bonosu, tahvil gibi finansal yatırım araçlarını alan sermayedir. Bu sermayeye sıcak para da deniliyor. Bir bakıma sıcak para ne zaman çıkacağı belli olmayan kısa vadeli bir borç niteliğindedir.
* Türkiye’de mevcut şirketleri, yatırımları ve bankaları satın almak için gelen yabancı sermaye. Bu tür sermaye yeni yatırım yapmadığı için üretime ve istihdama bir katkı yapmıyor. Ancak kârını dışarıya transfer ediyor. Ben bu tür sermayeye spekülatif yabancı sermaye diyorum.
* Sıfırdan yeni yatırım yapmak için gelen yabancı sermaye ise uzun dönemli risk alan, üretime ve istihdama katkı yapan sermayedir.
Muhakkak olan Türkiye’nin sıfırdan yeni yatırım yapan yabancı sermayeye ihtiyacı var. Dünyada likidite daralırken, Türkiye sıcak parayı yabancı yatırım sermayesine çevirme planı yapmalıdır.
Belki daha önemlisi Türkiye yabancı sermayeli bankacılığa yasal olarak sınır getirmelidir. Zira bankacılıkta yabancı payının yüksek olmasının birçok sakıncası vardır. Bu nedenledir ki gelişmiş Avrupa ülkelerinde bankacılıkta yabancı payı sınırlıdır.
Avrupa’da bankacılıkta yabancı payı Hollanda’da yüzde 2.3, İsveç, İtalya, Almanya, İspanya ve Fransa’da yüzde 9 ile yüzde 12 arasındadır. Avusturya ve Danimarka’da ise yüzde 20 dolayındadır.
Eskiden sosyalist olan Doğu Avrupa ülkelerinde ise bankacılıkta yabancı payı yüksektir. Türkiye’de 49 bankanın 37’sinde yabancı ortaklık var.
Yabancı bankaların bizim ekonomiye getirdiği bazı maliyetler şöyledir:
1) Bankacılık bir ekonominin kan damarlarıdır. Ülkenin ekonomik sorunları olunca yabancı bankaların ilk işi doğal olarak kendilerini korumak olacaktır. Bunun için de dışarıya bir gecede çok miktarda döviz transfer edebilir ve döviz sorunu yaratabilirler.
2) Yabancı bankalar, özel sektörle çalışmasını sınırlı tutabilir. Bugün bile durgunluk riskine karşı yalnızca yüzde yüz yabancı bir banka birçok özel firma ile çalışmasını durdurmuştur. Bu durum bankacılığın reel sektörü de kontrol altında tutma ve ekonomiyi kontrol etme niyetini de gösteriyor.
3) Finans sektörü siyaseti de etkiler. Bu anlamda bankalar siyasette en etkili ‘lobi’dir. Ülkenin kendi çıkarlarını korumak için aldığı veya alması gereken önlemler, yabancı bankaların ve bunları elinde tutan yabancıların aleyhine olacağından, bu önlemleri engellerler.
Türkiye’de finans sektörünün siyaseti etkileme niyetine örnek, dünya finansını kontrol eden Soros’un Açık Toplum Enstitüsü ve desteklediği TESEV’in politikadaki etkinliğidir. CHP Genel Başkanı, TESEV’in183 numaralı kurucusudur. İstanbul İl Başkanı TESEV’in yönetiminde bulunmuştur. CHP Genel Başkanı bunu teyit etmiş ve istifa etmeyeceğini de bildirmiştir.
4) Türkiye de son on yıldır, bankalar yüksek kâr elde ediyor. Yüzde 8 maliyeti olan parayı, kredi kartlarına yüzde 28 ile yüzde 33 arasında satıyorlar. İşletmelere de bu parayı en az yüzde 14-15 faizle satıyorlar. Yüksek kâr eden yabancı bankalar elbette bu kârlarını transfer ediyorlar. Getirdikleri sermayeyi, üç-beş yılda geri götürüyorlar. Sonrası yıllarda ilelebet kâr transferi yapıyorlar ve Türkiye’nin cari açığı artıyor.

Yazarın Diğer Yazıları