Veresiye defterinden tarım üretimine...
Siyasetin en şansız aktörleri yerel yöneticilerdir. Gecesini gündüzüne katsa bile bir belediye başkanı evindeki eşini bile memnun edemez. Yazın sinek uçsa, kışın kar yağsa, yağmurda taşkın olsa vatandaşın gözünde belediye sorumludur. 365 günlük başarınız kalan 6 saatteki olağanüstü durumdaki ani gelişmeler yüzünden silinip gider. Hele de iktidar partisi mensubu değilseniz en küçük aksaklıkta, maddi sıkıntıda sorumlu direkt olarak "Başkan" da aranır... Seçmen bazen baskı yapar... "Hizmetin yolu iktidar desteğinden geçiyorsa sen de fedakarlık yapıp partini değiştir" bile diyebilir. Cumhuriyet tarihinde benzeri binlerce örnek olduğu için detaya girmeden kelimenin tam anlamı ile "Fenomen" haline gelen Mansur Yavaş'a gelmek istiyorum. Değerli arkadaşım Servet Avcı, Yavaş'ın "Başdanışmanı" olduğu halde çalışmalarını yazamıyor. Türkçe konusundaki hassasiyeti, betimlemelerindeki derinlikleri ile "Roman" yazmasını tavsiye ettiğim Avcı, belki günün birinde "Ankara Büyükşehir Belediyesi"ndeki yaşadıklarını kitap haline getirebilir... Bugün Ufuk Çizgimizin sınırlarına giren kimilerine göre sıradan, kimilerine göre Türkiye sınırlarını geçen konulara ışık tutarak, iktidar erkinin tüm engellemelerine rağmen mevcut imkanlar ile "Gönülleri alma" hikayesine değinmek istiyorum.
***
31 Mart seçimlerinden önce de, sonra da Mansur Yavaş'a televizyon ekranlarında çok az rastladınız! Kendi adıma Türkiyem Tv, Halk Tv, KRT, Tele 1'e çıkması için çok çaba sarf ettim. Başkan oldu... Yine çok az çıktı. Corona günlerindeki devletin alamadığı önlemleri daha önce başlatan Yavaş'a, defalarca ekrana çıkma teklifim: "Biz görevimizi yapıyoruz. Ankaralının olduğu gibi Türk vatandaşları olup-bitenin farkında. Bizim tanıtıma, reklama ihtiyacımız yok. Tv stüdyolarında geçireceğim zamanları, vatandaştan gelen telefon taleplerine sıcağı-sıcağına cevap vermeyi tercih ediyorum" sözleri ile hep ertelendi. Önceleri kırıldım, şimdi hak veriyorum. Çünkü vatandaşta karşılığına tanık oldum. Geçtiğimiz gün Sayın Yavaş'ın "Kadrolaşma"sını henüz tamamlayamadığını ifade etmiştim. Düşünün "Asbestli su boruları"nın değişimi için borçlanma talebi AKP ve MHP'li belediye meclis üyelerince reddedildi. Aynı meclisin AKP'li Grup Başkanvekili sonunda "Hizmet engelleniyor" diye istifa etti. İ. Melih Gökçek döneminde söz konusu belediye meclis üyelerine dolaylı destek verildiği biliniyor. Yavaş, sadece "Yazıklar olsun" dedi. Alışılagelmiş nemalandırma taktiğinin havucunu gösterse AKP'li, MHP'li üyelerin direnişini kısa sürede kıracağı gibi yanına bile çekebilme imkanı var. Fakat tenezzül etmiyor... Etmez de. Mansur Yavaş'ın daha önceki seçimlerde verdiği vaatleri yerine getirmek için "Çılgın" değil ama "Makul" projeleri vardı. Özellikle tarıma destek, gıda kontrolü, ulaşım, şehirleşme, iç turizm, gençlik ve kadınlara yönelik üretim-eğitim programları vardı. Beypazarı'nda bunu gerçekleştirmişti. İcraat planlarının başında da bunlar vardı ki "Corona" belası ile tüm dünya gibi karşı karşıya kaldık. Yardım kampanyalarında hükümetten önce harekete geçti. "Vay sen misin bizden önce düşünen" diyerek engellediler. "Veresiye defteri" projesi tam da Türkiye'mizin sosyolojik gerçeği ile yüzleşmemizi sağlarken, bu defa siber saldırıya uğradı. Ramazan da gösteri platformu haline gelen iftar çadırları yerine gerçekten ihtiyaca olanların evlerine kadar sıcak yemek götürmek de battı birilerine...
***
AKP'nin iktidarında pıtırak gibi çoğalıp, küçük esnafın canına okuyan "Marketler tekeli"ne karşı üretici ile tüketici arasında "Köprü" olma görevini yerine getirip "Başkent Market"ten önce Ankara köylüsüne önce tohum desteği, daha sonra Belediye arazilerinin ekiminin yolunu açtı. Ankara'lıya "Ürettiğiniz eti, sütü, buğdayı, sebzeyi, meyveyi, çiçeği, böceği satın alma garantisi" verince tüm kesimler umutlandı. Ekmeklik un için Ukrayna-Rusya buğdayını ithal edenler uyandı. Domates, biber, patlıcan, kavun-karpuz, kiraz, vişne, kayısı, şeftali, marul, tere, maydanoz, soğan üretenler tohum ile satış garantisini görünce "İnadına üretim" kararı alıp "Yerli malı" günlerini yeniden yaşayacaklarına inandılar. Park ve bahçelere yabancı ülkelerden ithal bitkiler alınmayacağının farkına vardılar. Çimen pahalı bitkidir. Sulaması, biçimi, bakımı vs. Oysa Lavanta... Her şeyi ile ekonomik. Su istemez. Biçimi, bakımı zor değildir. Dahası yağı yabancı ülkelere, parfümeri firmalarına ihraç malzemesidir. Eskişehir, Burdur, Isparta'da Lavanta tarlaları üreticiye nefes aldırmıştır. Mansur Yavaş bunu gerçekleştirerek tüm Türkiye'ye örnek oluyor. Park-bahçelere meyve ağaçları diktiriyor. 750 Avroluk ağır faturalar yerine yerli meyve fidanları ile soluk aldırıyor, türedi şirketlere rantı kesiyor. Ankara'nın yuva kavununu, Ayaş'ın dutu, kirazı, Kalecik üzümü, Beypazarı havucu, Kızılcahamam'ın çeşnileri, Polatlı, Nallıhan, Çubuk, Şereflikoçhisar, Evren, Güdül, Çamlıdere gibi ilçelerde ne üretiliyorsa Yavaş ve ekibi alım garantisi verdi. Öte yandan 11 büyükşehir ile yapılan anlaşma ile limondan, portakala diğer illerin üretimleri ile ilgili de alım var... Hayvancılık, arıcılık yeniden revaçta...
Bu konudaki değerlendirmeye devam etmekle beraber 11 Büyükşehirin Türkiye nüfusunun yüzde 70'ine tekabül ettiğinin altını çizerek, Mansur Yavaş'ı takip etmenizi öneriyorum...