Ve ordu, Trabzon'a müdahale etti!
Turgut Özal döneminde İzak Alaton, Trabzon Limanı’nı Yahudi-Ermeni konsorsiyumuna devretmek için olağanüstü çaba sarf etmişti. Liman Tayyip Erdoğan döneminde Albayraklar Şirketi’ne devredildi. ABD, uzun süreden beri Trabzon ve Samsun limanlarında üs istiyordu. 1 Mart 2003 tezkeresi kabul edilseydi, bu da mümkün olacaktı.
Gürcistan-Osetya savaşı sırasında da Karadeniz’e çıkmak isteyen ABD savaş gemilerine Montrö Sözleşmesi gereği sınırlama konuldu.
Askeri uzmanlar, ABD’nin Irak işgalinden önce Samsun ve Trabzon Limanı’nı istemelerinin İran ve Orta Asya’ya yönelik stratejilerinin içinde yer alan bir yönünün de Pontus ve Büyük Ermenistan projeleri olduğunu değerlendirmişti.
* * *
Bilindiği gibi, Trabzon’un direnci, Rahip Santoro ve Hrant Dink cinayetleri gibi olaylar üzerinden kırılmak istenmişti. Hatta bir yazar, “Ordu, Trabzon’a müdahale etsin” bile diyebilmişti.
Aslında Trabzon’a kurulmak istenen Amerikan üssüne karşı, bölge halkının direneceği hesaplandığından, bir şehrin halkı suçlu ilân ediliyordu ki sesleri çıkmasın!
İşte ordu Trabzon’a müdahale etti ama nasıl? Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Trabzon’da Oruç Reis firkateyninde yaptığı açıklamada “Biliyorsunuz çok kısa bir dönem evvel, Trabzon’da Deniz Kuvvetleri’ne ait bir komutanlık kurduk. Kurmuş olduğumuz buradaki komutanlık, bugün için oldukça küçük, mütevazı bir birlik yapısındadır. Ancak düşüncemiz ve planlarımız, buradaki Deniz Komutanlığını daha fazla büyütmektir. Herhalde Trabzon’a da bu yakışır” dedi.
Demek ki Amerikan ordusunun Trabzon’da yeri yok!
Başbuğ’un “Gerçekten bütün Karadeniz Bölgesi’ndeki insanlarımız,Trabzonlumuz merttir. Ülkesi için gerektiği zaman hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan bir bölgede bulunuyoruz” gibi övgülerden sonra Karadeniz’in damadı olduğunu da hatırlattı.
Yetmedi, Başbuğ daha sonra Oruçreis Fırkateyni’nde basın mensuplarına yaptığı açıklama üzerinde durdu ve “Özellikle basınla olan görüşmeyi herhalde niye Trabzon’da yaptığımın da özel bir anlamı var. Onu da sizlerle paylaşmak istedim. Herhalde anladınız. Trabzon çünkü önemli” dedi.
* * *
PKK açılımıyla birlikte gelişen olaylardan sonra, devletin en üst düzeyinde ve yandaş medyada “provokasyon” kelimesinin arkasına sığınarak, TSK’yı sorumlu tutanlar oldu. Dün de Tayyip Erdoğan, olayları yansıtan medyayı terör örgütünün propagandasını yapmakla suçladı.
Oysa terör örgütünün kendi tarihi içinde propaganda açısından zirveye ulaştığı dönem, son açılım dönemidir. Habur’da devlet töreniyle karşılanan ve onbinlerce kişiyi peşine takıp zafer kazanmış komutan edasıyla Diyarbakır’a kadar giden teröristler, bunu kimin sayesinde yaptı. Medya sayesinde mi?
TSK’ya yönelik ithamlar karşısında ise Tayyip Erdoğan’ın hiçbir hassasiyeti yok! Oysa, TSK’yı savunmak en başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın görevidir.
Bu konuda da Başbuğ açıklama yapmak zorunda kaldı ve “Terör olaylarını, TSK ile ilişkilendirmeyi PKK destekleyicileri ve PKK sempatizanları yapabilir. Ancak böyle ilişkilendirmeleri, bu amaca yönelik imali konuşmaları siyasiler, akademisyenler ve medya mensupları yapamaz, yapmamalıdır. Bu düşüncelerini kapalı ve açık şekilde söyleyen veya ima edenler, bize göre, bu yaptıklarıyla Türk milletine ne kadar zavallı bir durumda olduklarını göstermektedirler” dedi.
Acı ama tablo bu!