"Vatanını seven peynir yesin!"

Peynir yemekle vatanını sevmek arasında nasıl bir ilgi kurulabilir değil mi? Eğer haberi duymadıysanız biraz sabırlı olun, anlatacağım…

Yazar Hazar Tandogan, Twitter mesajında diyor ki, "Yapay zekâ ile insana dair her şey yok oluyor. Yıllarca emek vererek öğrenilenler 10 dakikada beyne indirilecek. Bilgi ve bilim de para durumuna göre alınacak. Adalet zaten yoktu, şimdi tamamen ölüyor. İnsan ölüyor."

Yani 10 dakikada birkaç üniversite bitirmek mümkün olacak. 10 dakikada mühendis, 10 dakikada genetik bilimler uzmanı veya 10 dakikada hukukçu olmak...

Aslında bu işler Türkiye'de şimdiden başladı bile. Baksanıza, artık hâkim savcı olabilmek için hukuk okumak gerekmiyor. İmam iseniz, hukuk hocalığı dahil her türlü mesleğe geçiş yapabiliyorsunuz...

Sahi insanoğlu, bilgi edinmek için hiç çaba sarf etmeyecek hale gelince, daha sonraki bilgileri kim üretecek?

Ortalama bir insan beyninin 2.5 milyon cigabayt kapasitesinde olduğu tahmin ediliyor. 2.5 milyon cigabayta yakın bilgi yüklenirse insan beyni, bu kadar bilgiyi tasnif ederek değerlendirebilir mi? Veya o beyin aşırı ısınmadan etkilenmez mi? Şimdi kullandığı kapasiteyi aşması halinde, bu kadar bilgi depolamış insanın ruh hali nasıl olacak? Akli dengesi yerinde kalabilecek mi?

***

Öyle ya, Avustralya ormanları yanarken, hükümet, doğaya salınmış, yabanileşerek çoğalmış develerin binlercesini, "küresel ısınmaya sebep oluyorlar" diye helikopterlerden ateş ettirerek itlaf etti! Fakat o yangınlar sırasında zaten 3 milyar hayvan öldü!

Bill Gates ise küresel ısınmayı önlemek için 10 binlerce uçakla, atmosfere tebeşir tozu serpmenin çare olabileceğini söylemişti!

Büyükbaş hayvanların salgıladığı biyogazın küresel ısınmaya sebep olduğunu ileri sürenler, yarın sığırları ve küçükbaşları da öldürelim derse ne olacak? Protein ihtiyacını, güneş ışığından faydalanarak üretilmiş ve et tadı verilmiş suni yiyeceklerden mi karşılayacağız?

***

Bu konular, üzerinde durmaya değer ama kaynağı belirlenemeyen bir virüsün, insanoğlunu çaresiz bıraktığı günlerde yaşıyoruz.

Öyle ki Almanya'nın Sesi'nde karantina sırasında, Fransızların çocuklarıyla birlikte evde oturduğu ve paketlenmiş endüstriyel peynirleri yediği, peynir mandıralarının ürünlerinin ellerinde kaldığı, süt endüstrisinin ise yardım çığlığı atarak elde kalan peynirleri satın alıp yemenin bir vatanseverlik görevi olduğunu duyurduğuna dair bir haber var.

Yaklaşık 15 yıl önce başta USİAD, Türk Eğitim-Sen ve Türk Ocakları olmak üzere birkaç sivil toplum kuruluşu, Yerli Malları Haftası'nı gündeme getirmiş, fakat bu organizasyonların dışında bir ilköğretim okulunda öğrencilerin yedikleri gıda maddelerinden zehirlenmesinden dolayı, bazı gazeteler, "Yerli Malı zehirledi" diye manşet atabilmişti. Gıda maddelerinin bile dışarıdan ithal edilmesini savunan bir medya yapılanmasından ülkeye hayır gelir mi?

Bundan bir süre sonra da dönemin ABD Başkanı George W. Bush, Beyazsaray'ın bahçesinde tamamen Amerikan mallarından oluşan bir pazaryeri kurmuş ve "Amerikan Malları Haftası" ilan etmişti

George W. Bush, Beyazsaray'da açtığı sergide portakal, limon, domates kasaları ve pamuk çuvalları arasına yerleştirdiği kürsüden konuşmuştu.

***

Yazı biraz karıştı galiba... Nasıl karışmasın? Bütün olaylar birbirine bağlı... En iyisi son söz olarak, Ürgüplü Refik Başaran'dan alınan o meşhur türküyü söylemek... Çünkü "o türküyü kim yakmışsa kafası karışıkmış" deniliyor. Arif Sağ veya oğlu Tolga Sağ'dan veya Belkıs Akkale'den dinleyebilirsiniz:

"Hoppah demeye geldim

Peynir yemeye geldim

Peynir değil maksadım

Kız seni görmeye geldim."

Yazarın Diğer Yazıları