Vatandaşa doğru bilgi verilmezse...
İskenderun Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doktor Kemal İnce, Anadolu Ajansı'na yaptığı açıklamada, "Vatandaşların çoğunun 'Böyle bir virüs yok' diyerek salgın hastalığa yakalandığına tanıklık ettim. Hasta, virüse inanmıyor. Halbuki bu virüsün şu an en önemli belirtisi baş ağrısı, yaygın ve çok şiddetli kas ağrıları, halsizlik, nadir de olsa tat ile koku duyusunun kaybolması ve ishal. Hastanın illa pozitif olmasına gerek yok, biz burada hastalığa hemen tomografiyle bakıyoruz. Eğer akciğerde tutulma varsa derhal ilaç tedavisine başlıyoruz. Bazen hastalarda bütün semptomlar oluyor ama hasta negatif çıkıyor, klinik olarak Kovid-19. Biz bunu da tedavi ediyoruz." dedi.
***
Bu açıklama, hayati derecede önemli ama şu ana kadar "Hastalığın tedavisi şöyledir, ilaçları bunlardır" diye belirlenmiş bir yöntem yok. Bu sebeple, Çin'in salgının üstesinden nasıl geldiği, İtalya'da ölümlerin nasıl azaltıldığı üzerinde duruyorum. Türkiye'de bütün doktorlar, Sağlık Bakanlığı'nın tedavi protokollerini uyguluyor. Bu protokoller de Dünya Sağlık Teşkilatı'nın çizdiği doğrultuda… Oysa ABD bile neredeyse bu kurumla ilişkisini kesmek üzere... Uygulanan tedavi, zatürre tedavisidir. Oysa bu zatürre değil, kanda aşırı demir üretimine sebep olan ve damarları tıkayan, sinirleri tahrip eden, oksijen emilimine engel olan bir hastalıktır.
Bu durumda, Türkiye'nin mücadeleye devam ederken bir taraftan virüsün nereden kaynaklandığı ve hastalığın tedavisi üzerinde bilimsel çalışmalara yoğunlaşırken, diğer taraftan da sağlık istihbaratı yapması ve konuyla ilgili verilere ulaşması gerekir.
***
Vatandaşın bir kısmının, "böyle bir virüs yok" diye inanmasının çeşitli sebepleri var. Virüsün patentinin çok önceden alınmış olması, laboratuvarda üretildiğine dair, salgın öncesi yayınlanmış makaleler, Almanya istihbaratının sekiz yıl öncesinden, salgının, Uzak Doğu'da bir hayvan pazarından başlayacağına dair rapor vermiş olması, bütün dünyada büyük kuşkulara sebep olmuştur.
Fakat zatürreye çeviren gripten daha etkili olduğu anlaşılan bir virüsün veya başka bir maddenin veya bir enerjinin olduğu çok net. Virüsün, AİDS virüsü gibi insan müdahalesi sonucu yaygınlaştığı iddiaları bir tarafa;
insan vücuduna dışarıdan girmediği,
elektromanyetik titreşim değişikliği sonucu,
kan hücrelerinde ürediğine ve
bir defa üredikten sonra bulaşıcı hale geldiğine dair bilimsel iddialar üzerinde hiç duran yok.
Ölenlere otopsi de yapılmıyor!
***
Salgın konusunda Sağlık Bakanı'na gönderdiği açık mektubu bizimle de paylaşan Mahmut Teberik ise iş sağlığı ve güvenliğinde uygulanan risk kontrol önlemlerini, salgına uyarlıyor ve özetle şöyle diyor:
"Birinci aşamada risk kaynağında kontrol edilir, tehlike kaynağı bertaraf edilir.
İkinci aşamada riskin kaynak ile alıcı arasında kontrolü sağlanır. Risk kaynağı, mekân olarak izole edilir.
Üçüncü aşamada, risk, alıcıda kontrol altına alınır. Ancak bu yöntem en son seçimdir.
Hükümetiniz, birinci ve ikinci aşamaları geçerek halka üçüncü aşamayı dayatıyor, 'maske, sosyal mesafe ve temizlik' üçgeninde kıvranıp duruyor.
Bunlara ilaveten, Ayasofya'nın açılışında büyük kitleler, güvenlik hiçe sayılarak bir alanda toplanıyor. Malazgirt'te, Giresun mitinginde yine benzer durumlar gözleniyor.
Uçaklar dolu gidiyor. Bütün koltuklar satılıyor. Sosyal mesafe yok. AVM'ler dolu. Fabrikalar tam kapasite çalışıyor. İşçi taşıyan servisler dolu.
Hani nerde kaldı birinci aşama, yani riskin kaynakta kontrolü?
Hani nerde kaldı ikinci aşama, yani riskin ortamda kontrolü?
Sonra da önlemlere uymadığı gerekçesiyle bütün suç halkın sırtına yükleniyor. Halk psikolojik olarak suçlu hissettiriliyor..."
Ne diyeyim. Vatandaşa doğru bilgi verilmezse, örnek olunmazsa, salgın kontrolden çıkar!