Vatan için özür dilenecekse onu da biz dileyelim bari!
Neden kimse çıkıp özür dilemiyor? Türkiye'yi yönetenler, üç konuda duvara tosladılar, ülkeye ağır bedel ödettiler ama sanki bunları başkası yapmış gibi davranıyorlar...
Önce o üç konuyu sıralayalım: 1. Suriye politikası... 2. Çözüm süreci... 3. Reza Zarrab'ı dümene koyarak İran ambargosunun delinmesi...
Suriye konusunda hiçbir öngörü tutmadı... Zaman içinde 'müttefikler' değişti ama bizimkilerin öngörüsüzlüğü hiç değişmedi...
***
Esad'a birkaç aylık ömür biçmiştik, sonra "Koruyacağız" diye kürsülerden büyük sözler salladığımız Süleyman Şah'ın kemiklerini bir gecede kaçırmakla övünebilir hâle geldik!.. Şam'da namaz kılacaktık, şimdi burada Cuma'ya giderken kavşaklarda dilenen zavallı mültecilere para yetiştirmekle meşgulüz!.. Dün PYD lideri Salih Müslim'i ağırlıyorduk, bugün onlara silâh veriliyor diye isyan ediyoruz!.. Nereden bakılırsa bakılsın, baştan sona skandal!..
Var mı bu fahiş hatayı üstlenen? "Evet, yanlış üzerine yanlış yaptık" diyerek özür dileyen?
Hollanda gibi geleneği olmayan bir devlette yaşanana bakın: Mali'de iki asker, bir havan topunun yanlışlıkla patlaması sonucu ölüyor... Bu askerler, Mali'de siyasî istikrarın sağlanması için Birleşmiş Milletler'in oluşturduğu uluslararası güçte görev alan Hollandalı askerler...
Olayı araştıran Hollanda Güvenlik Araştırma Konseyi, olayın sorumluluğunun siyasî otoritede olduğuna karar veriyor... Hollanda Savunma Bakanı Jeannine Hennis, sorumluluğu üstleniyor ve görevinden istifa ediyor...
Bizim Suriye politikamızı belirleyen ve yürüten muhtemelen Doğu Roma İmparatorluğu olduğu için kimse ne özür diledi, ne de istifa etti!.. Diyojen de öldü gitti zaten, arkasından konuşmayalım!..
***
Çözüm süreci, 'Yüz yıllık devrim', 'Otuz yıllık akıl tutulması bitti', 'Analar artık ağlamayacak', 'Silâhları bırakacaklar, sınır dışına çekilecekler', 'Güzel şeyler olacak', 'Cezaevleri boşalacak' diye sunulmuştu...
Silahlar bırakılmayıp, bölgedeki devlet otoritesi içe doğru büzüştükçe, garnizonların içinden bayraklarımız indirilmeye başlandıkça, şehirlerarası yollar günlerce kesildikçe, dağlarda alan hâkimiyetine hasret kalmış PKK, bu fırsat sonucu şehirlerde kendince 'kamu düzeni' kurmaya kalkıştıkça, bunu 'demokrasi'yle 'dağa nitelikli çıkışlar'la yumuşatmaya çalıştılar...
"Bu süreç kanı durdurmaz, tam aksine daha fazla kanın akacağı sürece hazırlık olur" diyenleri aşağıladılar... 'Beyaz Toros, faili meçhuller, asit kuyuları, Jitem infazları' edebiyatına sarılarak, tehlike işareti verenleri 'kandan beslenmek'le suçladılar... Halkı ikna etmek için terörle mücadeleye harcanan paraların bundan böyle halkın cebine gireceğini müjdelediler!..
Sonuç? Hendek savaşları ve anaları tekrar ağlatan, bine yakın şehit!.. 'Baldıran zehri içen'den, bu politikayı uygulayanlardan veya savunanlardan herhangi biri çıkmış ve özür dilemiş mi? Siyasî sorumluluğu üstlenmiş mi?
Üstlenmesi gerekenler üstlenmediği gibi, karşı çıkanları referandumda 'teröristlerle beraber olmak'la suçladılar, fıkra gibi!..
***
İran'a ambargonun delinmesinde de mesele ambargonun delinmesi değil, bu süreçte doğan büyük para trafiğinde içerideki ceplere para akmasıydı... Şimdi o 'özele para akışı'nın bedelini milletçe ödeme durumuyla karşı karşıyayız... Söz konusu kişiler yargılanmadılar, tam tersine Meclis'te 'aklandılar'!..
Şimdi 'şarlatan' denilen ama daha dün uğruna nota verdiğimiz Reza, plaketlere boğulan 'hayırsever cari açık kapatıcımız'dı, onun önünde takla atanlar ise alnı açık, pak mı pak devlet adamlarımızdı!.. Türkiye çok ağır bir yaptırıma doğru sürüklenirken, onlar ayet atıyorlar "Üzülme! Allah bizimle" diye...
Var mı özür dileyen? Var mı "Üzülmezsin tabii, 50 milyon Euro rüşvet parası seninle olduktan sonra niye üzülesin?" sorusunu soran ve hesaba çağıran? Nasıl olsa hesap kesilirse, devlete ve millete kesilecek değil mi? Var mı siyasî sorumluluğu üstlenen ve gereğini yapan?
***
Evinde sigortasız dadı çalıştırdığı ortaya çıkan ve istifa eden İsveç Ulaştırma Bakanı Borelius ne aptal biriydi değil mi? Uzun yıllar önce doktora tezinde intihal yaptığı anlaşılınca görevi bırakan Alman Eğitim Bakanı Schavan gibi!.. Veya 'kamuoyuna yanlış bilgi verdiği' için istifa eden Danimarka Dış Yardım Bakanı Bach gibi!..
Elin oğlu 'yanlış bilgi' verdiği için istifa ediyor, biz 'doğru bilgi' veren istisnayı ve özür dileyeni arıyoruz mumla!..