Utanmıyorum, o hâlde varım!

Televizyonlara her akşam çıkanlara bakıyorsunuz ve insan türüne acıyorsunuz!.. 'Ar damarı' resmen 'kâr damarı'na dönüşmüş olmalı ki, belgesellerde 'türünün son örnekleri' olarak gösterilmesi gereken canlı türleri tartışma programlarında iri iri lâflar edebiliyorlar…

Meselâ 'Kabataş yalanı' gibi üzerinden yüz yıl da geçse unutulmayacak yalanın sahipleri hâlâ insan içine çıkabiliyorlar!.. Aynı gün tek komutta 'Diliniz kaba, vicdanınız taş' başlıklı yazı kaleme alanlar, hiçbir şey yaşanmamış ve bu yalanı baş tacı etmemişler gibi pişkince davranabiliyorlar!..

Cumhuriyet mitinglerinde bolca 'vatana ihanetli, satışlı, irticalı, yobazlı' konuşmalar yapan birisi şimdi her akşam muktedir yalamaktan dilini kösele etmiş vaziyette…

Sahip olduğu toplam 300 kelimelik dağarcığıyla 'hizmet, cemaat, hoca efendi' demekten başka meziyeti olmayan 'yazarcık'ların hepsi demokrasi kahramanı!..

Siyasî gücün uçağına o siyasînin pilotundan bile çok binen 'çözüm süreci' gazetecileri, o süreçte PKK sempatizanlarının bile cesaret edemediği tarzda yazılar yazanlar şimdi 'millî birlik ve beraberliğimizin teminatı' pozlarında!..

***

Hep bunlar haklı, geri kalanlar ise sadece haksız değil, aynı zamanda hain, işbirlikçi, hatta yarı dinli, dinsiz!..

Şimdi 'çözüm süreci'ne dönsek, PKK'dan bile daha hararetli biçimde onu savunacak olanlar, duruma göre pozisyon aldıkları için rollerinin gereğini yapıyorlar… Hal böyle olunca, televizyonlar ve gazete köşeleri, fikir namusu olan gazetecilerden değil, egemenin keyfine yelpaze sallayan 'arsızlar'dan geçilmiyor…

Tıpkı 15 Temmuz başarılı olsaydı, daha önce yazdıklarını ve söylediklerini istifleyip, yeni egemenin kapısına dayanacak ve "İşte biz sizin için böyle mücadele vermiştik" deyip sicillerini bir iftihar nişanı olarak yanlarında getirecek olanların, darbe girişimi başarısız olunca 'kaybedene en çok sövenler' yarışmasında birbirlerini çiğnemeleri gibi!..

***

Ne güzel bir gazetecilik düzeni!.. 'Yaz' denileni yazıyor, 'konuş' denileni konuşuyorsun!.. Düşünmek için beyninizden hücre harcamanıza gerek yok!..

Gazeteciliğe hâkim olan bu 'mutlu ve ayrıcalıklı köleler düzeni'ni 'düşünce tasarrufu' açısından daha önce incelemiş ve pek de gıpta etmiştim: "Bizimki zor iş… Sağ lob ayrı çalışsın, sol lob ayrı... Nöronlar koştursun dursun... Kaydedebiliyorsa temporal loblar bilgi depolasın... Limbik sistem tepki versin vs... Bu kadar zahmetli işten sonra bir şey çıkarabiliyorsan eğer, onu da yazı da diye okuyuculara pazarla..."

'Düşünme'nin böyle yüksek zahmeti ve maliyeti var!.. Oysa yalan öyle mi? Çarpıcı o örneği unutmayalım: 1900'lerin başında komünist önderlerin Haliç tersanelerindeki işçileri örgütlemeleri hakkında ne hikâyeler yazılmıştı... Abartmanın zirve noktasına göre, işçileri örgütlemek için tersaneye yüzen yoldaşlar, yunus balığı postuna girerek yüzerlermiş!.. Böylece zaptiyeler çakmazmış!..

O dönem böyle yalanlar söyleniyordu... Şimdi de "Câmide içki içtiler... Yarı çıplak, siyah deri ceketli vandallar vs"... Teknoloji yüzyıl içinde ne kadar değişse de seviye aynı!.. 'Havuz çocukları'nın 'iştirakiyun'dan en büyük farkı 'şahsî menfaatleri'ne olan düşkünlükleri...

***

'Düşünme'yi hallettik!.. 'Utanma'ya gelince o da kolay!.. Formülü tekrar sipariş edelim: "Eskiden yüz için manda derisi makbuldü!.. Oldukça kalındı ve utanmazlığa birebir şifaydı!.. Kızarmıyor, dünya yansa umursamıyor, içine yağmur, su işlemiyordu...

Transplantasyon tekniği ilerledi ve utanmazlar için manda derisinden daha iyisini, daha kalınını buldu... Bir numara büyük yaptırınca seneye de takabiliyor, evlâdiyelik değerlendirebiliyorsunuz!.. O da su samuru derisi!.. Yaz-kış, yağmurda, çamurda, güneşte, televizyon stüdyosunda, gazete köşesinde bana mısın demiyor!.."

dfs-004-001-011-001-001-001-002.jpg

Yazarın Diğer Yazıları