Utanıyorum!
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi KBB Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Müzeyyen Yıldırım Baylan, "Koklear implant sayesinde işitme kayıplı hastalarımız engelsiz bir birey gibi hayatlarını sürdürebiliyor, eğitimlerine devam edebiliyor hatta müzik hobileri bile geliştirebiliyor" diye açıklama yaptı.
İşitme kaybının önlenebilir, tedavi veya rehabilite edilebilir bir durum olduğunu aktaran Baylan, "İşitme azlığı veya yokluğu önemsenmediğinde, sesler ve konuşmalar beyine iletilemeyeceği için dil gelişimi oluşmayacaktır. Bunun anlamı, bir bebek için konuşma yetisi olduğu halde duyamadığı için konuşmayı da öğrenememesi ve dil gelişimi olmaması demektir. İşitme duyusunu sonradan kaybeden bireylerde ise işitme seslerinin azalması sonucunda bir süre sonra konuşma becerisinin bozulması, sesleri ve kelimeleri eksik veya yanlış kullanma, sosyal izolasyon, unutkanlık, demans gibi beyin fonksiyonlarında zayıflama, ciddi psikolojik ve öğrenme problemleri oluşabilir." dedi.
Doğuştan gelen işitme kayıplarının da yeni tedavi yaklaşımları ile geride kaldığının altını çizen Baylan, "Her ne kadar çoğu insan, doğuştan meydana gelen işitme kaybını bir kader olarak görse de artık bu çok yanlış bir kanı. Çünkü işitme kaybının erken tanısı, cerrahi ve medikal tedavi ile işitme kaybı ve buna bağlı sonuçlar düzeltilebilir. Şöyle ki, tıptaki mucizevi gelişimlerden biri olan koklear implant teknolojisi ve cerrahisindeki gelişmeler sayesinde sağır ve dilsiz kelimesi tarih olmaya başlıyor." ifadelerini kullandı.
***
Bu önemli haberi paylaşmak istedim. Özellikle, duymayan bebeklerin konuşmayı da öğrenememesi ile ilgili bölüm benim ilgi alanıma giriyor. Buradan şöyle bir sonuca da varabiliriz... Kelime dağarcığın ne kadar zenginse o kadar düşünme yeteneğin var demektir. Dağarcığın zayıfsa, doğuştan sağır ve dilsizden pek fazla bir farkın yoktur...
Peki 60 ülkede yapılan araştırmada “kendi dilinde okuduğunu anlamak yeteneği”nde Türkiye’nin 45’inci sırada yer alması, nüfusumuzun önemli bir bölümünün düşünmeyi bilmediği sonucunu vermez mi?
Yanlış anlaşılmasın, ben bu konuyu, halkı, seçimlerde verdiği oya göre değerlendirmek amacıyla yapmıyorum. Kimin neyi düşünerek oy verdiğini bilmeden hüküm vermek yanlış olur.
Yalnız şu bir gerçek ki ne kadar kelimeye hâkimseniz o kadar düşünebilirsiniz. Genel ortalamamız düşük.
Anlaşılıyor ki, eğitim-öğretim, insanımıza okuduğunu anlama yeteneği kazandırmıyor. Kazandırması için önce “ana” dilinin zengin olması gerekiyor. Bu da sadece okulda kazanılmıyor. Çünkü okulda ezberlenen her metin unutuluyor. Geriye sadece anlayabildiğimiz kelimeler kalıyor, onları kullanıyoruz.
***
Bir ülke, başka ülkelerden milyonlarca insanın istilasına uğruyor hatta başka bir ülkenin ordusunun yüzbinlerce askerini, gizli anlaşmayla sınırlardan içeri alıyorsa, iktidarı da muhalefeti de tehdidin boyutlarını anlamamış görünüyorsa, buradaki sorun sadece okuduğunu anlamamak değildir elbette. Bunun bir proje olduğunu, asıl hedefin, Türk devletini yıkarak yerine başka bir devlet kurmak olduğunu anlamamak için gerçekten doğuştan sağır olmak ve bu sebeple dil öğrenememiş olmak gerekir. Öyleyse sorun anlamamak da değil...
Tabii sorun sadece bu da değil! Bugün Türkiye’nin içine düşürüldüğü ekonomik krizin, ülkenin yerli-yabancı iş birliğiyle soyulmuş olmasından kaynaklandığını görmemek için de soygundan pay alıyor olmak gerekir. Ülke fiilen işgal edilirken herkesin cebindeki para da çalınıyor ama biz hâlâ sebebi üzerinde anlaşamadık! Daha ötesini söylemeye utanıyorum...