Unutmayacağız unutturmayacağız!
Muhalefetin ısrarlı taleplerine ve yapıldığında milletin çok mutlu olacağı, özellikle AKP tabanını oldukça rahatlatacak basit bir işi Erdoğan ve AKP yöneticileri her nedense yapmadılar, yapamadılar ve asla da yapamayacaklar gibi.
O iş, Belediyelerin kapısına "Rüşvet alana, verene ve bunlar arasında rüşvete vasıta olana da Allah lanet etsin.[Hakim]" hadisi şerifini AKP'li belediyelerin girişine yazmak. Çok mu zor? Millet ister, parti tabanı ister de, bu iş niye yapılmaz? Böylesine güçlü bir talep varken bırakınız Belediye girişlerine, Başbakanlığın girişine bile yazması lazım Erdoğan gibi bir siyasetçinin. Bazı resm” kurumların tabelalarından "Yer yok" bahanesi ile "T.C." ibaresini kaldırmaya cesaret eden bir Erdoğan buna niye cesaret edemiyor?
Sahi, niye cesaret edemiyor?
Kardeşim, siz makam odalarınıza, temsil ettiğiniz kurumların girişine bu hadisi şerifi yazsanız da yazmasanız da "Rüşvet alana, verene ve bunların arasında rüşvete vasıta olana Allah (zaten) lanet edecektir."
Gelelim öteki meseleye!
Öteki mesele, Erdoğan'a çok prim yapan "One minute" meselesi!.
Hani 2009'da Davos'ta Başbakan Erdoğan İsrail Cumhurbaşkanı Peres'le çıktığı bir canlı yayında
"One minute" diyerek moderatörün bileğinden tutup, Peres'e, "Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz" diye fırça çekme meselesi...
O sahne bu satırların yazarını çok mutlu etmiş, bir hayli de gururlandırmıştı.
Amma bu mutluluk ve gururun kısa sürmesi de bir o kadar can sıkıcıydı.
Çünkü Erdoğan birkaç dakika sonra basının karşısına geçmiş ve özetle, "Ben bu sözleri bize söz hakkı tanımadan programı kapatmak isteyen moderatöre söyledim, sözlerimle hedef saptırılabilir, benim tavrım ne İsrail halkına, ne İsrail yöneticilerine değildir, tavrım moderatöredir" deyivermişti..
Bu yazdıklarımız kulaklarımızla duyduğumuz gerçeklerdir. Ses kayıtları ortadadır.
Buna rağmen, "Tamam, uluslararası ilişkilerdir, öfke ile söylenmiş, düşünülüp geri alınmıştır" diyelim, hoş bir görüntü değil amma, bunu içimize sindirmeye çalışalım da...
Niye düzeltilen bir ifade, yani yapılan tornistan Türkiye'de kapatılmış ve seçim meydanlarında "One minute" propagandası sürdürülmüştür?
Bu, millete karşı yapılan bir ayıp değil midir? Ve bu tavır Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını ve tabii Türkiye'yi uluslararası zeminde katmerli bir şekilde itibarsızlaştırmamış mıdır?
Neyse, dilenen özre rağmen İsrail bunu Türkiye'nin yanına bırakmadı, Gazze'ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine uluslararası sularda baskın yaptı, onlarca Türk'ü katletti ve katlettiklerinin birkaç mislini de yaralayıp İsrail'e götürdü, kelepçeledi, darp etti.
Erdoğan dondu kaldı, hiçbir şey yapamadı. "Özür, tazminat" gibi şartlar ileri sürdü, Obama ile görüşürken İsrail'in özür dilediğini ileri sürdü, özürle ilgili tek bir yazılı ve sesli görüntü ortaya koyamadı.
Ve Türkiye'deki bir mahkeme Mavi Marmara'da cinayet işleyen İsrailli komutanları, tetik çeken İsrail askerlerini mahkm etti, bu mahkmiyetin bir işe yaraması için ise Türkiye'nin bu kişiler hakkında kırmızı bülten çıkarması gerekiyordu.
Erdoğan, "Gerekçeyi görelim" dedi, işi zamana yaydı.
Hala İsrailli katiller için kırmızı bülten çıkartılabilmiş değil.
Dahası, İsrail Gazze'ye yine saldırıyor, eli kelepçeli çocukları İsrail askerleri dipçiklerle kafa göz patlatırcasına dövüyor, kemiklerini kırıyor, Erdoğan dönüp o tarafa bakmıyor bile..
Acaba niye?
Bunların hiç birini unutmayacağız, unutturmayacağız... Türkiye'yi Başbakanken bu kadar itibarsızlaştıran Erdoğan'ın "Cumhurbaşkanlığı ve hele Devlet Başkanlığı felaketimiz olur" kanaatimiz, Erdoğan'ın geçmişine bakarak defalarca teyit edilmiş bir kanaattir...