Uludere tartışması
Bir müddet önce Uludere yakınlarında, sınırın Irak tarafında tespit edilen bir grup sivil vatandaşın, F-16 uçakları tarafından gerçekleştirilen operasyon sonucunda hayatını kaybettiği bilinmektedir. Ölen 34 vatandaşımızın Irak tarafından Türk sınırına doğru kaçakçılık yaparken insansız hava aracı tarafından görüldüğü ve yanlışlıkla terörist olduğu kanısıyla bombalandığı, olaydan hemen sonra anlaşılmıştır.
Olay hakkında soruşturmalar yapılmasına rağmen, yakın zamana kadar kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama yapılmadığından konu siyasi bir çatışma haline dönüşmüş, hatta istismar konusu olmuştur. Çatışma, önce istihbaratın, sonra da operasyon talimatının kimin verdiği üzerinde yoğunlaşmıştır.
Böyle bir olayda kasıt aranması beklenemez. Ortada bir yanlışlık olduğu, ilgili tüm kurumlar tarafından ifade edilmiştir. Ancak münakaşanın ekseni son derece yanlış bir kulvarda devam etmekte, polemik konusu yapılarak siyasi rant elde edilmeye çalışılmaktadır.
***
Öncelikle istihbarat konusu üzerinde durmak gerekir. İstihbarat; bilgi, ses, görüntü, sinyal, duyum gibi elde edilen haberlerin, başka vasıtalarla teyit edilmiş, analizi yapılmış, değerlendirilmiş ve sonuca varılmış şeklidir. Bu nedenle haber hamdır. Olgunlaşırsa istihbarat olur. Haber çeşitli yerlerden ve vasıtalardan elde edilebilir. Ayrıca elde ediliş şekli ve kaynağı da değerlendirmede rol oynar.
Ancak bütün bu işlemlerde zaman faktörü de önemlidir. Değerlendirme uzun sürerse hedef, hedef olma özelliğini kaybedebilir. Harekete geçmek için geç kalınabilir. Buna hedefin kıymetten düşmesi denir.
PKK’yla mücadelede ABD ile istihbarat paylaşıldığı ve daha önce de bilgiler geldiği bilinmektedir. Bu nedenle Uludere konusunda “Predator”den de bir bilgi gelmiş olabilir. Diğer taraftan görüntünün TSK’nın kontrolündeki “Heron”dan geldiği de ifade edilmiştir. Burada önemli olan bilginin nereden geldiği değil, teyidinin, analizinin ve değerlendirmesinin doğru yapılıp yapılmadığıdır.
Gelen görüntülerin istihbarata dönüştürülmesinde zaman faktörü önemli rol oynar. Daha önce de buna benzer görüntülerde, terörist olmasına rağmen kaçakçı ve çoban gibi nitelendirme yapılarak tereddüt edildiği ve yanılgıya düşüldüğü de hesaba katılmalıdır. Irak sınırındaki bu yolun daha önce teröristler tarafından kullanıldığı da bilinmektedir. Bu faktörlerin ışığında değerlendirmede, önceki olayların psikolojik etkisinin olduğu düşünülmektedir. Ancak neticede değerlendirmenin sağlıklı bir şekilde yapılamadığı söylenebilir.
***
Sağlıklı olarak yapılamayan bu değerlendirmenin ardından operasyona nasıl karar verildiği de ikinci önemli konudur. TBMM hükümete, TSK’nın sınır ötesinde kullanılmasına ilişkin yetki vermiştir. Hükümetin de TSK’yı, bu yetkinin alınan prensip kararı dahilinde kullanılması için görevlendirdiği, bugüne kadar yapılan operasyonların da bu çerçevede yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda her karar için hükümetten yetki alınmasının gerekli olmadığı, ayrıca gecikilirse hedefin kaybolması ihtimalinin de bulunduğu ortaya çıkmaktadır.
Yaşanan olayın da, bu istihbarat ve harekât sistemi içinde TSK’nın inisiyatifinde gerçekleştirildiği açıklanmıştır. Hükümetten operasyon için ayrıca bir yetki talep edilmesinin ancak operasyonun uluslararası siyasi ve diplomatik bir sorun yaratma ihtimali olduğu takdirde alınmasına ihtiyaç duyulduğunun değerlendirildiği anlaşılmaktadır.
***
Olayın kasıtlı ve bilerek yapıldığını söylemek mümkün değildir. Kaçakçıların yanlışlıkla terörist olarak değerlendirildiği açıktır. Kaçakçılığın cezasının da bu şekilde olamayacağı bellidir ve bir mazeret olarak kullanılamaz. Ancak kaçakçılığın kanun dışı olduğu, önlenmesi ve yakalandığında yargılanması gerektiği de bir gerçektir. Üstelik genellikle bu bölgedeki kaçakçılığın, PKK terör örgütü ile irtibatı olduğu da yetkililerce belirtilmiştir.
Olayın bu şekilde sonuçlanması bir talihsizliktir. Vatandaşlarımızın ölümünden son derece üzüntü duyulmuştur. Ancak bu olaya benzer yanlışlıklar, dünyanın birçok yerindeki operasyon bölgelerinde daha önce de yaşanmıştır. Konunun soruşturması devam etmektedir. Değerlendirmeler sadece medyaya intikal eden bilgilere göre yapılmaktadır.
Bu konuda bir hata veya ihmal olduğu söylenebilir. Fakat her olay için TSK’nın gerek kurum olarak gerekse personel düzeyinde suçlu olarak nitelendirilmesi, hedef gösterilmesi, yapılmakta olan ve bundan sonra da devam edecek mücadeleyi olumsuz olarak etkileyeceği ihtimalini de göz önünde tutmakta fayda görülmektedir. Ayrıca TBMM’de yaşandığı gibi, olayın TSK’ya bir hakaret fırsatı olarak kullanılmasına da engel olunmalıdır.