Ülke için doğru olan...

"Altılı Masa"daki krize herkes kendi siyasi bakış açısından yorum getirdi. Ne söylerseniz söyleyin herkes kendi "doğru"larını öne sürüyor. Tabii ki ben de kendi doğrularımı ifade etmeye gayret ettim ama herkes biraz soluklanıp kendisine şu soruyu sormalıydı:

-Ülke için doğru olan nedir?

Hayata ve olaylara at gözlüğü ile bakanlar, bizim sözlerimizi de kendi önyargılarına göre algıladı! Kendileri birilerinin taraftarı olduğu için beni de kategorize ederek, bir yerlere yamamaya çalıştı. Hayır, hiçbir zaman kimsenin adamı olmadım. Yazı yazarken, her zaman gerçeği ve doğru olanı aradım. "Hiç yanılmadım" demiyorum ama hep doğru olduğunu varsaydığım görüşler ortaya koymaya çalıştım. Bu itibarla şartlanmış birkaç kişi için yapabileceğim hiçbir şey yok.

***

William James, "Birçok insan düşündüğünü sanır, aslında yaptıkları sadece önyargılarını yeniden düzenlemektir" der...

Elbette bu söz hepimiz için geçerlidir ama yine William James''ın, "Çoğu insan fiziksel, düşünsel veya ahlaki açıdan olsun kendi potansiyel varlıklarının çok azını kapsayan dar bir çemberde yaşar. Hepimiz, içinden hayal bile etmediğimiz şeyleri çekip çıkarabileceğimiz yaşam sarnıçlarına sahibiz." sözleri üzerinde de birazcık düşünmeliyiz.

Bizde bırakın sarnıcı bir tarafa; insanlar, siyasi veya dini akvaryumlarda yaşıyor!

***

Tam da bu noktada Atatürk''ün 1914 yılında söylediği şu sözleri hatırlatmadan geçemem:

"İnsanları istediği gibi kullanan kuvvet, fikirleri tanıyan ve geliştiren kimselerdir. Fikrin özelliği de hiçbir itirazın bozamayacağı bir kesinlikle kendi kendisini kabul ettirmesidir. Bu ise fikrin, yavaş yavaş duygular haline gelerek inanca dönüşmesi ile mümkündür. Ve böyle olduktan sonradır ki, onu sarsmak için bütün başka mantıkların, başka yargılamaların hükmü kalmaz."

Kalıplaşmış siyasi fikirleri inanç haline getiren insanlar, bütün diğer fikirleri, olayları veya insanları daraltılmış siyasi akvaryumlara mahkûm etmeye çalışır. Bu tür insanları siz muhatap kabul etmeseniz bile onlar size bulaşır.

***

Kısacası ne deseniz, o akvaryumlardan birine düşmüş sayılıyorsunuz...

Fakat akıl edenler görmeli ki AKP, fikirlerini inanç haline getirdiği için 20 yıldır Türkiye''yi yönetiyor. Bunu anlamadan, Türkiye''yi hukuk devleti rayına oturtmak mümkün değildir. "Ülkeyi satsa da yine yanındayız" diyen bir histeriye kapılmış olanlar bile var. Sıradan siyasi söylemler veya ataklar, bu şartlanmayı yıkamaz. Öyle ki deprem öncesinde ve sonrasında yaşananlar bile çok kimseyi uyandırmaya yetmedi. Bundan daha büyük uyarı olabilir mi?

***

Yine Atatürk''ün "Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, büyücülere, üfürükçülere hayatlarını emniyet eden insanlardan oluşan bir kitleye medeni bir millet nazarıyla bakılabilir mi?" sözlerini de hatırlatayım.

Böyle bir kültürden gelen toplumun bir kısmının siyasi partileri de tarikat gibi görmesi ve liderlerini de "şeyh" veya "dede" gibi algılaması, kendilerine karşı olanı "münafık" veya "yezit" gibi görmesi de şartlanmadır.

Böyle bir atmosferde Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş''ın Meral Akşener''i ziyareti, bu sırada masa toplantısının bir saat ertelenmesi, bir "orta yol" arayışıydı. Akşener, iki başkanın Cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olmasını önerdi. Sonra dörtlü görüşme yaptılar. Doğru yol, orta yolu bulmaktı...

Sonuç, herkese hayırlı uğurlu olsun.

Bu arada herkes 14 Mayıs''ta seçimden bahsediyor ama henüz bir seçim kararı yok! Not düşmek istedim...

Yazarın Diğer Yazıları