Üçü bir arada açıklama yapsa da ikna olsak!

MİT tırlarının nereye gittiğini bilenlerden değilim... O yüzden "Türkmenlere gidiyordu... ÖSO'ya sevkiyat yapıyordu... Aslında Antep'teki bir düğün için havai fişek taşıyordu... Safariye çıkmıştı..." türünden yorumlar yapamayacağım... Gerçekten hem bilmiyorum, hem de 'sırlarıyla dünyada nam salmış' sistemimizin içine burnumu sokup başıma belâ almayayım!..

Tır meselesi ortaya çıkınca, siyasî iktidar o tırlarda Türkmenlere insanî yardım götürüldüğünü açıklamıştı... Muhalefetin değişik kanatlarında ise farklı iddialar vardı... ÖSO'dan IŞİD'e ve El Nusra'ya kadar muhtelif örgütlerin adı geçiyordu. Muhalefete göre tırlarda silahlar bulunuyordu ve bu örgütlere gidiyordu...

***

Halkın ikna edilmesi için teklifim şudur: MİT tırları meselesi ortaya çıktığında "Bu tırlar kesinlikle Türkmenlere gitmiyordu" diye ortalığı ayağa kaldıran ama daha sonra, özellikle son referandumda 'evet bloğu'nda yer almış olan destekçi iki partinin genel başkanıyla, yine o günlerde kendisini yemin billah paralayan, ardından da Başbakan Yardımcısı olan zat 'üçlü basın toplantısı' yaparak halkımızı aydınlatsınlar!..

Bu 'üçlü'den ilki demişti ki: "Hükûmet, komşu coğrafyalardaki kanlı boğuşmaya hangi yasal ve ahlakî mazeretlere dayanarak silah sevkiyatı yapmıştır?"

İkincinin, yani daha küçük olanın tepkisi ihbar gibiydi: "Türkiye'yi terörist devlet muamelesi durumuna düşürecek bu davranışları doğru bulmuyoruz. Tırlar Türkmenlere gitmiyordu..."

Daha sonra 'hidayet'i Başbakan Yardımcılığıyla taçlandırılacak olan ise televizyon ekranlarında kendince tarih yazıyordu: "Burada bizi izleyenlerin huzurunda yemin ediyorum... Vallahi ve billahi o silahlar Türkmenlere git-mi-yor-du!.."

***

Yanılmışlar ve doğrular kendilerine anlatılarak ikna edilmiş olabilirler mi? Olabilir elbette ama şimdi onlara düşen, kimler tarafından kandırıldıklarını, gerçeği nasıl fark ettiklerini, önceki düşüncelerinden duydukları nedameti ve şimdiki aydınlanma biçimlerini, basın toplantısı aracılığıyla, halkla paylaşmak...

Yapacakları ortak açıklamayla ağızlarından şu cümleleri duyarsak şahsen ben ikna olacağım:

-Her şey tezgâhmış... FETÖ'cülerin yalanlarına kandık...

-Yardımlar gerçekten Türkmenlere gidiyormuş... Devletimizi yönetenler bunu bize ispatladılar...

-Türkiye'yi uluslararası platformlarda zor duruma düşürecek, onu 'terör destekçisi, terörizme destek sağlayan' ülke statüsüne soktuğumuz, kendi elimizle 'terörist devlet' yakıştırması yaptığımız için özür dileriz...

Üçü bir araya gelemese bile ayrı ayrı bu açıklamaları yapsalar dahi halkın önemli bir kesimi ikna olacaktır!.. Ülkesine ve milletine karşı sorumlu ciddi devlet ve siyaset adamları bunu yaparlar... Dünkü 'günahlar'ını toplumun gevşek hafızasına terk edip, hiçbir şey olmamış gibi davranmazlar, gereğini yerine getirirler... Nasıl aydınlandıysalar halkı da öyle aydınlatsınlar!.. Buyursunlar bakalım!..

***

Bu arada yanlış üstüne yanlış yapılıyor ve devlet ileride düşürüleceği tuzağa doğru âdeta çekiştiriliyor... İyi niyetli olsunlar veya olmasınlar, şu çelişkiyi dile getirenler maalesef haklılar: Suriye'ye giden tırlar gerçekten 'insanî yardım' taşıyorsalar, bunu haber yapanlar neden 'devlet sırrı'nı ifşa etmiş sayılıyorlar? Yani 'insanî yardım' neden 'sır' olsun?

Yok öyle değilse, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin verdiği 'devlet sırrını ifşa' kararının yarın uluslararası platformlarda karşılığı ne olacak? Endişemiz o ki, bu durum Türkiye'yi mahkûm etmek isteyen çevrelerce 'devlet adına bir itiraf' sayılmaya kalkışılacak... Ve IŞİD bu hesaplaşmaya gerekçe yapılacak...

Arka arkaya yapılan bu kadar yanlış gerçekten inanılmaz düzeyde... 'Yalan haber'den veya 'iftira'dan değil de 'devlet sırrını ifşa etmek'ten verilen cezanın bir anlamı 'kendi ayağımıza sıkmak' olmayacak mı?

Yazarın Diğer Yazıları