Tutuklu Gelin!

Elimde “Babamı Beklerken” adlı bir kitap var. Kitabın yazarlarından Pelin Çınar psikolog, Burak Bilge ise gazeteci. Her ikisi de 1986 doğumlu. Kitapta, tutuklu sekiz komutanın kızlarının hikâyelerini anlatıyorlar. Ergin Saygun ve kızı Ece, Dursun Çiçek ve kızı İrem, Hayri Güner ve kızı Eser, Hasan Basri Aslan ve kızı Melis, Metin Yavuz Yalçın ve kızı Deniz, Cem Aziz Çakmak ve kızı Tuğçe, Engin Alan ve kızı Tülin, Cem Gürdeniz ve kızı Ülkem’in hikâyeleri..
Tanıtım yazılarını, önsözleri okuduktan sonra kitabı rastgele açtım, 37’nci sayfa denk geldi... Önce bu bölümü, sonra bir çırpıda hepsini okudum...

***

“Tutuklu Gelin” başlıklı bölüm, Tuğamiral Cem Aziz Çakmak’ın kızı Tuğçe’nin, nişan töreni yapılacağı bir sırada tutuklanması ve otuz sekiz gün sonra serbest bırakılması ile başlıyor...
Tahliyenin ardından nişan yapılıyor ve Cem Aziz Çakmak yeniden tutuklanıyor, düğün iptal ediliyordu... Çakmak, cezaevinden uzun süre çıkamayacağını anlayınca ziyarete gelen kızı ve damadına, “Eğer beni rahat ettirmek istiyorsanız yuvanızı kurun” diyordu...
Nikâh için 23 Eylül’e gün alınmıştı ama Tuğçe’nin aklı Hasdal’daki babasındaydı. Düğününü orada yapmak için çok uğraştı. İzin almayı başaramadı. Sadece nikâh sonrası ailesiyle birlikte ziyarete gitmek için izin alabilmişti. Gelinliğiyle babasına gidebilecekti.
Nikâhın yapılacağı gün aklı başında değildi. Tek düşüncesi işlemlerin bir an önce bitmesi ve hemen babasına gitmekti. Salondan içeri girerken gözüne babasının gönderdiği çiçek ilişti. Kocaman kırmızı beyaz karanfillerle süslenmişti. Üzerinde beyaz bir çapa vardı ve “Kızıma mutluluklar dilerim” yazılıydı. O an gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Masaya gidene kadar, duvağı da kapalı olduğu için ağladığını kimseye belli etmedi. Nikâh memuru, babasının adını sorduğunda, “Cem Aziz Çakmak” diye yutkundu. Ardından salonda büyük bir alkış koptu. Tam davetliler ayağa kalkmış ve ellerini patlatırcasına alkışlıyordu. Olanlardan habersiz nikâh memuru da şaşırmıştı. Tuğçe’nin gözyaşları ise artık sel olup akmıştı.
Nikahtan sonra, davetlileri Tuğçe’nin annesi uğurluyordu. Tuğçe annesinin yanına, babasının gönderdiği çiçeği koydu.

***

Nikâhın ardından hemen Hasdal Askeri Cezaevi’ne doğru yola çıkıldı. Korktuğu başına gelmedi ve aramalardan geçtikten sonra babasının onu beklediği bahçeye girdi. Babasının açmasını istediği için duvağı kapalıydı. Kızını o halde karşısında gören Cem Aziz Çakmak bir süre donup kaldı. Baba kız sadece birbirlerine bakıyor ve ikisi de hiçbir şey söylemiyordu. Hatta cezaevinin o bahçesinde hiçbir canlıdan hiçbir ses çıkmıyordu. Sanki herkes o büyülü anın bozulmasından korkuyor, yerinden bile kıpırdamıyordu, O sessizlikte hem Tuğçe hem babası gözyaşlarına hâkim olamıyordu.
Sessizliği ilk bozan Tuğçe oldu. “Babacığım, duvağımı senin açmanı istedim. Açmayacak mısın” diye sordu. Babası ise neden sonra kendine gelebildi. “Ne güzel olmuşsun kızım, bir kuğu gibi” dedi, Kızının duvağını açtı ve alnından öptü.

***

Cezaevinde sanki bir düğün vardı. Her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ve hazırlanmıştı. Sadece bir saatleri vardı ve o bir saat içinde bu hızlandırılmış düğünde ne yapılması gerekiyorsa yapılacaktı. Orada tutuklu bulunan tüm komutanlar bir koridor oluşturmuş, Tuğçe ve Yasin bu koridordan yürümüştü.. Onlar yürürken Hasdal’daki tutuklular ve davetliler alkış tutmuştu. Cezaevindeki tüm masalar birleştirilmiş ve üzerlerine bahçeden toplanan çiçeklerin yaprakları serpilmişti. Düğün pastası bile vardı. Salonun tüm düzeni Tuğamiral Fatih Ilgar’a aitti. Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu gitar çalıyor, Tümamiral Cem Gürdeniz ise piyanonun başında oturuyordu. Düğün pastasını keserken herkesin gözlerinden yaşlar akıyordu...

Yazarın Diğer Yazıları