“Tutuklama değil adam öldürmeye tam teşebbüs!”
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Adli Yıl Açılış Töreni konuşmasında, avukatlık mesleğinin, toplum için ne anlam taşıdığını özetledi. Feyzioğlu, “Avukatın hak ve yetkilerine veya avukatın doğrudan doğruya hayatına ya da vücut bütünlüğüne yönelen her saldırı, aslında bireye yönelmiştir. Öyleyse eğer bir yerde avukat yerde sürükleniyorsa, aslında yerde sürüklenen yurttaştır” dedi.
Hukukun devlet gücüyle rafa kaldırıldığı, hakimlerin bağımsız olmadığı, Feyzioğlu’nun anlatımı ile “devletin içinden veya dışından kimi yapılarca ‘benim hâkimim’, ‘senin hâkimin’ diye sınıflandırmalar yapıldığı bir ülkede hiç kimsenin hukuki güvenliği kalmaz. Adalet mülkün temeli ise mülk temelsiz kalır.”
Böyle bir ülkede, hukuki yolları deneyerek sonuç almaya çalışan avukat çaresiz kalır. Bu durumda, olayları kamuoyuna duyurmaktan başka yolu yoktur.
Tıpkı, emekli orgeneral Şener Eruygur’un avukatı Filiz Esen gibi...
***
Filiz Esen, gazetecilere gönderdiği açıklamasında müvekkilinin,1 Temmuz 2008 tarihinde gözaltına alındığı sırada, beyin kanaması geçirme riski görülmesi üzerine adliyede görevli doktorun zorunlu sevki ile Taksim İlkyardım Hastanesi’ne gönderildiğini, ancak gözaltı süresinin dolması sebebi ile çıkarıldığı mahkemede 5 dakika içerisinde tutuklanarak cezaevine konulduğunu, cezaevinde kalmasının sağlık yönünden sakıncalı olduğuna dair raporlarla destekli dilekçelerinin dikkate alınmadığını, beklenen riskin gerçekleşerek, Eruygur’un aşırı tansiyon yükselmesi sonucu merdivenlerden düştüğünü, boynunun dört yerden kırıldığını ve beyin kanaması geçirdiğini, yoğun bakımda iken, henüz bir talepleri olmadığı halde tahliye edildiğini anlattıktan sonra gelişen olayları özetledi:
* “Eruygur’a, Adli Tıp Kurumu tarafından ‘organiseteye bağlı akli arıza’ teşhisi konmuş, fiil ehliyeti olmadığı belirtilmiştir. Müvekkilim, bu yargılama sebebiyle, bu duruma düşürülmüş, iyileşme ihtimali olmadan hayatının geri kalanını akli arızalı olarak geçirmek zorunda bırakılmıştır. Bunun sebebi tamamen bu mahkeme ve bu yargılamadır.
* İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 05.08.2013 tarihindeki hüküm duruşmasında heyet, sadece hukuka değil, yaşama hakkına aykırı bir şekilde, iyileşemeyecek ve yargılanamayacak bir kişiye sanki savcılık sorgusu, kimlik tespiti, savunmaları alınmış, diğer sanıklarla aynı durumdaymış gibi hakkında hüküm tesis etmiş, bu da yetmezmiş gibi bir de yakalama emri çıkartmıştır.
* Saatleri, günleri bilmeyen, her gün aldığı 16 ilacı ayırt edip takip edemeyen ve zamanında yardımsız alamayan, yön kontrolünü yardımla yapabilen, yediklerini ayırt edemeyen, adlandıramayan, tek başına yaşayamayacak ve hiçbir zaman fiil ehliyeti olmayacak müvekkilimin cezaevine konması kabul edilebilir durum değildir ve bir hukukçu olarak bana göre adam öldürmeye tam teşebbüstür.
* Yakalama emrine, sadece vekil sıfatıyla değil bir hukukçu ve bir insan olarak karşı olduğumu böyle bir kararın yerine getirilmesine alet olmayacağımı ve müvekkilimin adli makamlara teslimine rıza göstermeyeceğimi, evinden adli makamlarca alınması ve sonrasında olacakların tüm sorumluluğunun kararı veren heyet ve uygulayanlara ait olduğunu, vekili ve her şeyden önce bir insan olarak vicdanım gereğince kamuoyunun bilgisine saygılarımla sunarım.”
***
Şener Eruygur ile ilgili yakalama kararının 2 Eylül’de uygulanması söz konusuydu.
2 Eylül geçti, kararın gereği yerine getirilmedi. Çünkü böyle bir kararı yerine getirecek kişiler, kendilerine aslında cellatlık görevi verildiğini biliyor... Dolayısıyla, kimse harekete geçmiyor.
Hukuk böyle mi uygulanır Allah aşkına?