Turuncu darbeci Taraf gazetesine
Taraf gazetesi, 2003’te Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un emriyle hazırlandığı iddia edilen, “Manisalı’nın Referans Verdiği Kişiler” raporunu yayımladı.
Prof. Dr. Erol Manisalı’ya göre Emin Çölaşan, Mustafa Balbay, Arslan Bulut ve Arslan Tekin gibi gazeteciler ile ATO Başkanı Sinan Aygün ve İşçi Partili Adnan Akfırat, “yönlendirilebilir” kişiler imiş. Jandarma Genel Komutanlığı’ndaki ekip de “Aygün ile İstihbarat Başkanı düzeyinde, Çölaşan’la Daire Başkanı seviyesinde temas yürütülsün. Yeniçağ gazetesinden Bulut ve Tekin’le mevcut örtülü iltisakımız geliştirilerek sürsün” diye not düşmüş.
Böyle bir rapor verilmiş ve değerlendirmede bulunulmuş olabilir. Fakat rapordan da anlaşılacağı gibi bütün değerlendirmeler gıyabımızda yapılmış.
* * *
Burada eğlenceli olan husus, Taraf gazetesinin büyük bir sevinçle “Buldum, buldum” dercesine “Hocasından darbe dersleri” başlığı altında Erol Manisalı’nın fotoğrafı içinde Emin Çölaşan’ın ve benim fotoğraflarımızı da yayımlaması!
Buldun buldun da ne buldun Taraf gazetesi!
Ekibin hazırladığı raporda “örtülü iltisakımız geliştirilerek sürdürülsün” ifadesinden neyin kastedildiğini bilmiyorum. İltisak, “kavuşma, bitişme, birleşme” anlamlarına geliyor. Sanıyorum, burada fikirlerin kavuşmasından, birleşmesinden söz ediliyor.
Peki nasıl bir fikri birleşme?
20 Haziran 2003 tarihli yazımda “Son notum, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eruygur’un ’irtica tehdidi devam ediyor’sözleriyle ilgili. Siz irticadan başka bir tehdit görmez ve göstermezken Anglo Sakson-Yahudi sermayesi Arap sermayesi kılığına girerek, Türkiye topraklarını satın almaya başladı bile; polis ve jandarma da onların güvenliğini sağlar bir konuma düşürülecek sayın Eruygur. Asıl tehdit bu değil mi?”diye yazmıştım.
Bunun üzerine Eruygur, telefonla arayarak yazıdan dolayı sitem etmiş ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “milli ordu” niteliğini muhafaza etmekte olduğunu ve hiçbir gücün onu bu nitelikten uzaklaştıramayacağını söylemişti.
* * *
TSK’nın, vatan satılırken irtica tehdidini öne çıkarmasına bir anlam veremiyordum. Nitekim, 17 Temmuz 2005 tarihinde yayımlanan “İrtica diye gürleyenler vatan satılırken niçin sessiz?” başlıklı yazımdan dolayı, Genelkurmay Başkanlığı’nın Adalet Bakanlığı’na yazdığı şikâyet dilekçesi sonucunda, Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde hakkımda 301/2’den dava açıldı. Yargılama bir yıl sürdü. Genelkurmay Başkanlığı, yazıda bir suç unsuru bulunmadığı kanaatiyle şikâyetinden vazgeçince hakkımda beraat kararı verildi.
Diğer taraftan, daha sonra yayımlanan TSK andıçlarında da hakkımda düzenlenen rapor, kırmızı harflerle “olumsuz” başlığı taşıyordu.
Özetle, TSK’nın bir dairesi, hakkımda olumsuz raporu vermiş, bir başka dairesi, 2-3 yıl hapsedilmem ve her türlü medeni ve siyasi haklarımdan yoksun bırakılmam için dava açmış, bir başka dairesi de “örtülü iltisakımız devam etsin” demiş.
* * *
Vatanın bu süreçte nasıl satıldığını, sadece ben değil, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hocası Prof. Dr. Necmettin Erbakan, “Kendine gel ey Tayyip, satacak hiçbir şey bırakmadın!” diyerek vurguluyor.
Tespitlerimin doğru olduğunu cümle alem biliyor. TSK’nın da bu tespitleri yapmasından dolayı bir iltisak doğmuşsa, bu beni rahatsız etmez.
Fakat, beraber çalıştığımız bütün arkadaşlarımız teslim eder ki, meslek hayatım boyunca sadece kendi doğrularımla hareket ettim. İktidar veya güç sahiplerinin yönlendirmelerine boyun eğmedim. Darbe yanlısı da hiç olmadım. Ben her zaman halkın bilgilendirilmesi ve harekete geçirilmesi yanlısı oldum.
Böyle olduğu için içeride ve dışarıdaki bütün güç odaklarını rahatsız ettim.
Taraf gibi “turuncu darbe” yanlısı bir gazetenin beni hedef alması da bu bakımdan doğaldır.