Turuncu çamur Türkiye’de!
Macaristan’da bir alüminyum fabrikasından sızan kimyasal kızıl çamurun Tuna nehrine karışmasını önlemek için 2.75 metre yüksekliğinde 629 metre uzunluğunda bir duvar örüldü.
Gölet gibi bir havuzlarda saklanan 1 milyon metreküp kızıl çamurun bir kısmı Tuna’ya akmıştı.
Tuna’nın Karadeniz’e çıkış noktasına en yakın iki yerleşim yeri olan Kırklareli’nin Demirköy ilçesine bağlı İğneada ve Vize ilçesinin Kıyıköy beldelerinde, tedirginlik yaşanmaya başlandı.
Avrupa Birliği, olaya büyük ölçüde seyirci kaldı. Macaristan’a acilen yardım edilseydi, belki kızıl çamur Tuna’ya karışmadan durdurulabilirdi. Fakat Karadeniz, Avrupa için bir çöplüktür! Daha önce de İtalyan gemileri, Karadeniz’e zehirli variller atmıştı. Türkiye adına bu çevre katliamının hesabını soran olmadı.
***
Türkiye’nin üzerinden de çamur geçiyor; çoğunluk bunun farkında değil.
Referandumdan sonra, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’yı kendi adamları ile doldurma çabasına girişen AKP’nin bu uygulamasına tepkiler büyüyor. Tayyip Erdoğan, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan istifaları, “dört dörtlük şov” olarak nitelendirerek, “Geç de kaldınız” dedi. Kemal Kılıçdaroğlu ise Erdoğan’dan, Adalet Bakanı ile Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu arasındaki yazışmaları açıklamasını isteyerek, “Eğer yüreği, cesareti, topluma saygısı varsa, o yazışmaları kamuoyuna açıklar. Sayın Başbakan, ’Adalet mülkün temelidir’ sözündeki mülkü kendi mülkü anlıyor. Kendi mülkü haline getirdiği adalet, bugün Türkiye’de ne sonuçlar doğuruyor. Herhalde Anayasa değişikliğinden sonra AKP’nin kadın kolları, gençlik kolları gibi bir de yargı kolları olacak” dedi.
Mersin Milletvekili İsa Gök, “Millet artık şikayetlerini ifade etmek için mahkemeler, savcılara değil, en yakınındaki AKP İlçe Başkanı’na gidecek. Yargıda durum bu kadar kötüleşiyor” diye olacakları anlattı.
Devlet Bahçeli, HSYK üyelerinin istifasından, “adaleti, siyasi hırslarına feda eden Başbakan Erdoğan’ın ve ilgili bakanın sorumlu olduğunu” söyledi ve “Sayın Cumhurbaşkanı mutlaka ve bir an önce devreye girmeli ve konunun muhteviyatı devlet krizine dönüşmeden kurumların ahenkli çalışmasını sağlayıcı girişimlerde bulunmalıdır” dedi.
***
Diğer taraftan ülkenin tanınmış emniyet müdürlerinden Hanefi Avcı, “Olay, bir örgütün, cemaatin devlet içerisindeki elemanları vasıtasıyla yürüttüğü örgütsel bir faaliyettir. Karşımızdaki kişiler polis, hâkim ve savcı değil, örgütün, cemaatin elemanlarıdır. Devletin hukukunu değil, cemaatin talimatlarını yerine getirmektedirler. İstanbul, Ankara, Erzurum ve İzmir’deki bazı özel yetkili savcılar ile bu iller dışındaki bazı polis birimleri arasında illegal bir ilişkinin varlığı açıkça gözükmektedir”
dediği halde bu iddialar araştırılmak yerine, tutuklandı!
Yine terörist Cemil Bayık, demokratik özerklik koşullarının yaratıldığını, dolayısıyla meşru savunma, ekonomi, eğitim ve kültürel alanlarda örgütlülüğün hızla tamamlanması gerektiğini belirterek “Türkçe eğitim sistemini adım adım reddederek tüm eğitim aşamalarında Kürtçe ile eğitim yapılmasını hakim kılacağız. Türkçe konuşma, yazma, Türkçe faaliyet yürütmeye Kürdistan’da son verilmelidir. Demokratik özerklik kendi eğitim sistemini hedeflemektedir” dedi.
Görüldüğü gibi devletin bütün savunma mekanizmaları çökertilirken, terör örgütünün talepleri, televizyonların da katkısıyla ülkenin bir numaralı gündem maddesi haline getirildi.
Bu tablo 8 yıldır akan turuncu çamurun eseridir!