"Türkiye'yi imha ediyorlar!"

Aydoğan Kekevi, gönderdiği mesajda şöyle diyor:

"Atatürk Orman Çiftliği, başkent Ankara'nın akciğeriydi. Gözlerimizin içine baka baka ciğerlerimizi söküp aldılar; iktidarlarıyla, muhalefetleriyle zamanında vurulan ufak ufak baltalar, AKP iktidarında elektrikli testerelere ve nihayetinde hem kesip hem doğrayan elektrikli dev makinelere dönüştü...

Bu tutum veya Kaz dağlarındaki ağaçların kesilmesinde ısrar, sırf 'maden cevheri aramak' veya anlattıkları gibi 'ülkeyi kalkındırmak' amaçlı olamaz; bu bir ülkenin toprağıyla insanıyla ekosuyla tüm canlısıyla birlikte bilinçli bir şekilde soykırıma tabi tutulmasıdır, imha edilmesi, yok edilmesidir.

Bu da ancak bu ülkeye ve insanına ve de kurucularına sınırsız bir kinle ve bu kini uygulamaya geçirmek için yemin etmiş, ant içmiş ve de arkasını bir büyük güce dayamış olmakla mümkündür.

'Failler', Türkiye'nin imha edilmesini başardılar; başardılar! Başaramazlarsa her canın, her hücrenin hesabının sorulacağını ve hesabı ödeyeceklerini iyi bilmelidir."

"Müşterek karargâh için Meclis kararı yok!"

Emekli Büyükelçi Onur Öymen, TELE 1'de yaptığı açıklamada, güvenli bölge konusunda "Maalesef işin esası tartışılmadan ayrıntıları tartışılıyor. Güvenlikli bölge kaç kilometre olacak gibi ayrıntılar gündeme getiriliyor. Aynı durum 1 Mart tezkeresinden önceki müzakerelerde de yaşandı. Daha TBMM'den Amerikan askerlerinin Irak'ın kuzeyine operasyon yapması için gerekli yetki kararını alınmadan, sanki böyle bir karar varmış gibi, Amerikan askerlerine Türkiye'de lojistik tesisler kurma imkânı tanındı.

Şimdi de Amerikalı askerlerle Şanlıurfa'da müşterek karargâhın oluşması için Meclis'ten yetki alınıp alınmaması gerektiği tartışılmadı." dedi.

***

Peki işin esası nedir? Öymen, işin esasını şöyle anlattı:

"Diyelim ki, güvenlikli bölge 30-40 kilometre genişliğinde bir alan olacak. Yani siz 30-40 kilometre ileride bir terör örgütüyle yan yana, adeta komşu gibi yaşamayı kabul ediyor musunuz?

Suriye'nin kuzeyindeki durumun esası şu: O bölgede Türkiye'nin terör örgütü olarak kabul ettiği bir örgüt var. Bu örgüt Türkiye'nin güvenliğine zarar veriyor. Buna mukabil Amerika da Rusya da PYD'yi meşru bir örgüt olarak kabul ediyor. Amerika DAEŞ'e karşı kullandığını söylediği PYD'den 'müttefik' olarak söz ediyor ve bu örgüte hala silah yardımı yapıyor. Oysa ABD'nin eski Şam Büyükelçisi bile PYD'nin PKK tarafından kurulan bir terör örgütü olduğunu, yazdığı bir makalede açıkladı. Uluslararası Af Örgütü de 'PYD işgal ettiği topraklardan yaşayanların evlerini yıktı, bu bir insanlık suçudur' diyor.

Kuzey Irak'ta ve belki daha sonra Suriye'nin kuzeyinde adeta ikinci bir İsrail devletinin kurulmasına çalışılıyor. Bu devletin denize bağlantısını sağlamak için bir koridor oluşturmaya çalışıyorlar. Onun için bizim Afrin'e, El Bab gibi bölgelere yaptığımız harekâtlardan rahatsızlık duydular. Bütün bunları stratejik boyutlarıyla görmezsek, güncel boyutlarıyla değerlendirmeye çalışırsak eksik bir iş yapmış oluruz. Bu çelişkiler ortak karargâhta nasıl çözülecek? Ortaya çıkabilecek bütün sorunlar düşünüldü mü?

***

Suriye'nin diğer bölgelerinde olduğu gibi kuzeyindeki teröristlerin de bertaraf edilmesi esas olarak kimin görevi? O toprakların sahibi olan Suriye'nin görevi... Bence işin esası bu... Suriye'nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü kabul edersek bu sorunun çözümü kolaylaşır.

Türkiye'nin Suriye'yle daha etkili ve sonuç verici diyalog mekanizmaları kurmasında bence yarar var. Kaldı ki, Putin'in Adana mutabakatına işlerlik kazandırılması önerisi Türk hükümeti tarafından da benimseniyorsa Türkiye ile Suriye'nin işbirliği yapması gerekiyor. Zira Adana mutabakatı bunu gerektiriyor."

Ersoy Öngün de benzer tespitlerden sonra, "Akçakale'de kurulacak 'Harekât Merkezi' olsa olsa 'Türkiye'ye Hakaret Merkezi' olur" diyor.

Yazarın Diğer Yazıları