Türkiye’yi çökerten 4. kuvvet!

Türkiye’de basın üzerinde oynanan oyunun hemen hemen aynısının, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Fransa’da uygulandığını, 1942 yılında bir gazeteci tarafından yazılmış bir kitaptan okumasam ben de inanmazdım!
Pierre Lazareff, “Fransa’da Basın Rezaletleri, yahut Fransa’yı Çökerten Dördüncü Kuvvet” adıyla 1945’de Şevket Rado tarafından Türkçe’ye de tercüme edilen ve Üniversite Kitabevi tarafından basılan eserinde sanki Türkiye basınının bugünkü durumunu anlatıyor:
“1918’e kadar Fransızlar cumhuriyete inanıyordu. 1918’den sonra onları cumhuriyetten iğrendirmek, uzaklaştırmak ve yerine ilk dokunuşta dağılıverecek bir demokrasi hayaleti koymak oyununa girişildi. Dışarıdan düşmanların idare ettiği oyun ince ve şeytani idi; fakat bu oyuna içeride paraları üzerine titreyenler, iktidar mevkiine susayanlar, bütün hasetçiler, kıskançlar, kabiliyetsizler ve alçaklar kapıldı.
‘Cumhuriyet devam
edeceğine Fransa batsın!’
Totaliter devletlerin bu parolası, binlerce deliye ‘ne olursa olsun cumhuriyet batsın’ yahut çok defa ‘Fransa’nın yaşaması için cumhuriyet batsın’ şeklinde tercüme edildi; onlar da buna körü körüne, şuursuzca itaat etti.
Bu suikastçıların kullandığı başlıca silâh basın oldu. Demokratik bir rejimde basın yalan söylerse rejim de ölüme mahkûm olur.
Paris’in günlük gazetelerinin dörtte üçü, satın alanlardan birinin tabiriyle çok bayağı bir şekilde satılmıştı; dörtte biri ise sayısı pek az bazı asil istisnalar dışında zaaf, para kazanmak yahut anlayışsızlık yüzünden vazifesini yapmadı.
Politikacılar bu basına tabi idi, mevkilerinde onun desteği ile tutunabiliyordu. Ordu bile gazetelerin eleştiri ve methiyelerinin esiri idi.”

***

Bugün Türkiye’de yapılan da aynen böyledir. Cumhuriyete önceleri “tağut rejimi” diyorlardı. Şimdilerde “Baas rejimi” tabirini kullananlar da var. Aslında “Türkiye Cumhuriyeti bir Türk devleti olarak devam edeceğine batsın daha iyi” görüşündedirler. Gerçek düşünceleri budur ama bunu yakın zamana kadar söyleyemezlerdi. Yalnız, sistemdeki çürümeyi istismar ederek, “Türkiye’nin yaşaması için cumhuriyet batsın” noktasına gelmişlerdir. İlk hedefleri, ABD’nin tasarladığı, özerk cumhuriyetlere bölünmüş “Yeni Türkiye” dir.
Hüsamettin Cindoruk, “Cumhuriyeti geri alalım” diyordu ya.. Daha ne desin..

***

Devam edelim:
“Otto Abetz, Fransa’nın psikolojik sondajcısı idi. Zehiri hazırlıyor, elde edilecek adamı yokluyor ve şeflerine onun hakkında ‘satılıktır’, ‘gururundan, hasetçiliğinden, his tarafından, saflığından istifade edilebilir’ tarzında haberler veriyordu.
Bir köşe yazarının pek de iyi olmayan kitabının tercüme hakkı mühim bir para verilip satın alınacaktır. Bir sanayiciye yeni kurulmakta olan bir Fransız-Alman şirketine ortak olması teklif edilecektir. Bir gazeteci Hitler rejiminin başarılarını yakından görmeye çağrılacak ve ona resmen seyahat eden asil bir prens muamelesi yapılacaktır. Başarılı olamamış bir politikacıya, şahsiyetini ortaya koyması için eline yeni bir parti kurmak imkânı verilecektir!
Otto Abetz, Nazi zehirini Fransa’nın vücuduna bu usûllerle akıttı.”

***


Sonuçta, Almanya Fransa’nın direncini kırdı ve ülkeyi kolayca işgal etti. Şayet Amerika savaşa girmeseydi, Fransa’dan bugün Alman toprağı olarak bahsedecektik...
İşte Türkiye’nin direnci de tıpkı bu yöntemlerle büyük ölçüde kırıldı. Bazı gazeteciler, iş adamları, politikacılar benzer yöntemlerle ele geçirildi. Halk da çoğunlukla onların yalanlarına inanıyor ve destek veriyor.. 12 Haziran’da bakalım bu tablo değişecek mi?

NOT: Değerli okurlarım, bir hafta izninizi rica ediyorum. 27 Mart 2011 günü buluşmak üzere...

Yazarın Diğer Yazıları