Türkiye'nin yaşadığı Diyanet depremi!
Son günlerde, "Beklenen Marmara depremi" denilerek, 7.5'a kadar büyüklük de veriliyor. Konuyu uzmanları tartışsın ama tarihteki verilere bakıldığı zaman, 17 Ağustos 1999'daki depremin beklenen Marmara depremi olduğuna dair görüşler de var.
17 Ağustos 1999'dan veya 3 Kasım 2002'den itibaren Türkiye çok daha büyük sosyal ve siyasi depremler yaşadı ama jeolojik anlamdaki depremler ani can korkusuna sebep olduğu için sosyal ve siyasi depremlerin daha fazla can sebep kaybına olduğu aklımıza bile gelmiyor. Afganistan, Irak, Suriye ve Libya'da olduğu gibi… Bu ülkeler, iç savaş ve dış müdahale depremlerini yaşadı, artçı sarsıntıları, en çok Türkiye'yi vurdu.
Yine, çevre ve doğa katliamı, adım adım yaşandığı için diyelim ki yüz yıl içinde kaç kişinin canına mal olacağını kimse hesaplamıyor. İnsan ömrünü aşan süreçleri takip eden yok. Mesela, Doğu Karadeniz' de elektrik üretimi gerekçesiyle kurulan HES'lerin, yüz yıl içinde sebep olacağı çevre felaketlerinin toplamı, kaç deprem sayılmalıdır?
***
Türkiye gazetesi yazarı Cem Küçük, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'tan imam kadrosu açılması istediğini, Albayrak'ın ise 5 bin alım için kadro verdiğini yazdı.
Küçük, şu ifadeleri kullandı: "Sayın Erbaş'ın dediğine göre Türkiye'de 15 bin imam açığı var. Sayın Bakanımız da 5 bin alım için kadro vermiş. İmkânlar dâhilinde olsa Berat Bey 10 bin kişi için de alım yapma imkânı sağlardı."
***
Bu yazı bana 3 Kasım 2002'de iktidar olduktan sonra AKP'nin ilk icraatını hatırlattı. 19 Aralık 2002'de "Diyanet üzerine garip planlar..." başlığı altında konuyu incelemişiz:
TBMM Bütçe Plan Komisyonu'nda garip kararlar alınıyor. Bunlardan biri Diyanet İşleri Başkanlığı'na 15 bin kadro verilmesi... Bir taraftan İMF'ye devlet personelinin azaltılması için söz veriyorlar, diğer taraftan 15 bin yeni kadro ihdas ediyorlar! Kadroların kullanılmayacağını açıklıyorlar ama işin içinde gizli bir plan olduğu meydanda...
Los Angeles Times'ta yazan Amir Tahiri, AKP politikalarının Diyanet İşleri Başkanlığı'nın milyarlarca dolarlık servetinin bir siyasi parti tarafından kontrolü anlamına geleceğini, dolayısıyla Türkiye'de çok partili demokrasinin ortadan kalkabileceğini yazmıştı...
Tahiri, şöyle diyordu:
"Diyanet İşleri'nin feshedilmesi, çok büyük oranda malvarlığının özel dini gruplara devredilmesi anlamına gelecektir. Bu gruplar, devletin çıkarlarını gözetmeksizin, İslâmiyeti diledikleri gibi yorumlayabilir, tanıtabilir ve kullanabilir. Cami, türbe, vakıf gibi kutsal yer ve işyerlerinin kontrolünü devletten söküp alması halinde, parti, fiilen ülkedeki hemen her köy ve kasabada güçlü ve kalıcı bir mevcudiyet temin etmiş olacaktır. Parti, binlerce militanını nüfuzlu ve gelir getiren mevkilere atayabilir, tüm camileri kontrol edebilir. Bu durumda parti, atadığı insanlar vasıtasıyla camileri ve dini sistemi kullanarak, yıllarca iktidarda kalmasını sağlayacak şekilde, yeterli sayıda seçmeni kontrolü altına alabilir."
***
Amir Tahiri'nin dediği gibi olmasa da AKP iktidarı, Diyanet'i cemaatlere verdi ve bu sayede yeterli sayıda seçmeni kontrol altına alarak yıllarca iktidarda kaldı. Şimdi sürecin sonunda bile 15 bin imam açığından söz ediliyorsa, aynı sisteme yeniden başlıyorlar demektir. Zira Diyanet kadrolarını yatay geçiş için kullanıldığını herkes biliyor.