“Türkiye’nin tapusunu da verelim mi?”
Geçen yazımızda şöyle demiştik: “26 Ocak 2014’te Ankara’da düzenlenen toplantıda, 1915 yılında sürgün edilen ve vatandaşlıktan atılan Ermenilere nüfus cüzdanı verilmesi istendi.” Toplantının, Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi ve Batı Ermenileri Ulusal Kongresi (BEUK) tarafından düzenlenmesi; BEUK’u temsilen Ermenistan Parlamentosu Milletvekili Arakadz Akhoyan ve Sevag Arstruni’nin, Amerika Ermeni toplumundan akademisyen George Aghjayan, BDP’den Nazmi Gür, İsmail Beşikçi, Fikret Başkaya’nın katılması dikkatleri çekmiştir.
Toplantıda, 1915’e hazırlık olarak alınan kararlar şöyledir:
1)Gayrimüslimlerin vatandaşlıktan çıkarılma kararları iptal edilip vatandaşlık hakları iade edilsin. 2)İsteyenlere T.C. nüfus cüzdanı ve pasaportu verilsin. 3)Tarihsel topraklarına dönmek isteyenlere izin verilsin. 4)Osmanlı tapu kayıtları herkese açılsın. 5)Askeri arşive erişim sağlansın. 6)Cumhurbaşkanlığı Köşkü olarak kullanılan Kasapyan ailesinin evi ve Trabzon’daki Atatürk Köşkü Kabayannis ailesine iade edilsin. 7)Başbakanlık bünyesindeki “Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Koordinasyon Kurulu” lağvedilsin. 8)Soykırımın inkârına yönelik yürütülen faaliyetlere son verildiği açıklansın ve 2014 Başbakanlık bütçesinden ayrılan pay iptal edilsin. 9)Emval-i metruke yasalarıyla el konulan mülklere ilişkin 35 bölgedeki komisyonlar tarafından kaydı tutulan defterler açığa çıkartılsın. 10)Devlet kuruluşlarının el koyduğu mülkler hak sahiplerine geri verilsin.
Öncelikle bu yalanlara kısa da olsa cevap vermeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti hiçbir gayrimüslimi vatandaşlıktan çıkarmamıştır. Şöyle ki; Emperyalistlerin “Doğu Anadolu’da Büyük Ermenistan kuracağız” vaadine aldanan Ermeni çeteleri, ilki 1859’da olmak üzere, 1905’te Sultan Abdülhamid’e suikast düzenlemek dahil pek çok isyan çıkarmışlardır. I. Dünya Savaşı’nda ise, 1914-1920 yıllarında, haince düşman ordularının yanında savaşmış, askeri birliklerimizi arkadan vurmuş ve 518.105 masum sivil Müslümanı katletmişlerdir. 1922’de Milli Mücadele’nin başarılı olması üzerine, artık bu topraklarda yaşayamayacaklarını düşünerek Sovyet Ermenistan’ı, ABD, Fransa başta olmak üzere bir çok ülkeye dağılmışlardır. Son olarak 1923 Lozan Antlaşması’nda, büyük devletlerin teklifi üzerine 2 yıl süre içinde, isteyenlerin eski yerlerine dönmek, her türlü taşınmaz ve değerli varlıkları dahil al-ver yapmak suretiyle soruna çözüm bulunmuştu. Bundan sonra tarafların birbirinden davacı olamayacakları da kabul edilmişti. Ama nefret duygularıyla yaşayan Ermeniler ASALA terör örgütü ile, 1973-84 yılları arasında, 40’tan fazla diplomatımızı dünyanın bir çok kentinde şehit etmişlerdir. Bu kanlı terör görevi, emperyalistlerin gözetiminde 1984’te PKK’ya devredilmiştir. 30 yıldır devam eden PKK bölücü terörü, Ermeni projesinden soyutlanamaz.
Bugün de, bütün dünyada Türk düşmanlığını ve nefretini yaymaya çalışan, kimliklerini kirli kinle besleyen soykırımcı Ermenilerin “adalet” ve “barış” yaygaralarının anlamı da açıktır. Emperyalist kışkırtmalarla, hem “toprak”, “tazminat” ve “özür” talep edilmesi, hem de, 100 yıl sonra “topluca çifte vatandaşlık” talebiyle Türkiye’ye yerleşme yüzsüzlüğünün altında yatan sinsi emeller bellidir. Bu küstahça saldırının kaynağında emperyalist merkezlerin olduğu malum da, bizimkilere ne oluyor? İşte size bir kaç örnek: Siyasi iktidarın himayesinde Boğaziçi Üniversitesi’nde 25 Mayıs 2005’te yapılan ve Ermeni resmi görüşlerini savunan Bilgi Üniversitesi’nden Murat Belge, Sabancı Üniversitesi’nden Halil Berktay ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Selim Deringil tarafından düzenlenen konferansta “Soykırım Yapıldı” denilmedi mi? Yine, Davutoğlu 20.12.2013’te Erivan’da Dışişleri Bakanlığı önündeki “Utan” ve “Ermeni toprakları işgaline son” diyen saldırganlar yüzünden, arka kapıdan içeri girip, gazetecilere Ermeni tehciri “çok yanlış” ve “insanlık dışı” demedi mi? Nisan 2014’te yayımlanan “Etyen Mahcupyan’la yüz yıl parantezi” adlı kitapta; “Yüzyıl önce açılan... vesayet parantezi kapanıyor. Türkiye günahlarıyla yüzleşiyor, mazlumlarıyla helalleşiyor, komşularıyla barışıyor” şeklindeki, gerçekleri inkar eden resmi Ermeni tezleri savunulmadı mı? Bu yıl, 23 Nisan’da Başbakan’ın “özür” olarak algılanan taziyede bulunması, 2014’te Ermeni iddialarının kabulü yolunda atılmış bir adım değil mi?
BEUK’de alınan diğer kararların, gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur. Ancak toplantıya BDP milletvekili Nazmi Gür, bölücülükten mahkum İsmail Beşikçi ve Fikret Başkaya’nın katılması, bölücü terörün (elebaşlarının çoğunun Ermeni kökenli olması) gerçek amacını ortaya çıkarmıyor mu?
***
Teröristbaşı buyurmuş ki; “Artık geri dönüş başlamalıdır!” Anlamı, vatandaşlığı kaybeden ve Kandil dahil bütün teröristler ile Mahmur Kampı’ndaki 15 bin militan Türkiye’ye dönmelidir. Bu emir, Ocak 2013 İmralı “Mutabakatı” na dayanmaktadır. Kısaca bölücü Ermeniler nüfus kaydıracak, PKK’lar terörist yığınağı yapacak. Kuşatılmamızın dehşetine ve şu eş zamanlılığına bakınız! Yoksa bunlar bir merkezden mi yönetiliyor? Ne dersiniz?